Hasta eden Binalar*- Çiğdem Zeytin

* Bu yazının kısaltılmış versiyonu ilk olarak İCE Magazine 9. sayıda yayımlanmıştır.
(Aralık 2012)



Hasta ile Bina, Sergiden Görünüm, Galeri NON,
 25 Eylül - 3 Kasım 2012, Fotoğraf: Rıdvan Bayrakoğlu




Hasta eden Binalar
Çiğdem Zeyin

Borga Kantürk insanın bulunduğu mekanla ilişkilendiği süre içinde bilinç üstü ve bilinç dışı yolculuklarına değindiği Cafe Recordis Sergisi’nin ardından Eylül’ün ikinci yarısında gerçekleşmekte olan ikinci sergisi ile başka bir mekana odaklanıyor: Devlet binalarına.

Sergiye adını veren “Hasta Bina” teması adını, Dünya Sağlık Örgütü (WTO) tarafından 1984 yılında resmi olarak adlandırılmış bir hastalıktan, “Hasta Bina Sendromu”ndan (Sick Building Syndrome) [HBS] alıyor. Kısaca özetlenirse HBS, kişinin çalışma alanı (genellikle ofis ortamları) ile ilişkili şikâyetlerinin bileşkesi olarak tanımlanıyor.

Sergiyi gezmeden önce Hasta ve Bina temasının aklımda ilk uyandırdığı çağrışım faşizmin binalarına yönelik oldu. Tıpkı serginin temasında ifade edildiği gibi insanı hasta eden bir sistemin inşa edilmiş meşruiyetlerini temsil eden faşizmin binaları da gün içinde ağırladığı sayısız insanı, içerden dışarıya hareketleri esnasında bazı şeylere maruz bırakır. Sizce bir bina bir insanı baskıya maruz bırakacak bir iradeye sahip midir ya da nasıl olur da sıradan bir taş yığını bir insanın üzerinde baskı yaratabilir?

Gündelik hayatımızı kuşatmış olan pek çok detayda olduğu gibi etrafımızı kuşatan habitat içinde dahil edildiğimiz sistemin bize dayatmaları olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Binalar, insanlığın yüzyıllar boyunca maruz kaldığı, dahil edildiği ya da kendi elleriyle inşa ettiği sistemleri medeniyete dönüştüren ikonik metaforlar olarak tanımlanabilirler. Babil’in Asma Bahçeleri’nden, Colosseum’a, Nazi Almanya’sının tasarlanmış şehirlerine ve Panopticon’a kadar pek çok örnek verilebilir. Gücün ve iktidarın, refahın ve zenginliğin temsili olan binalar gündelik amaçlarından çok daha fazlasını temsil ederler. Bu noktada tam da karşı kutba geçip ideolojik dönüşümleri de  göz önünde bulunduruyor olmak doğru olur. Tarihsel akış içinde çeşitli ideolojilerin temsillerine maruz kaldığımız binaların pek çoğu günümüz dünyasında içeriksiz birer yığına dönüşerek kimliksizleşiyorlar da.


Hasta ile Bina’da çalışılan binanın merkezinde geçirilen zaman ve bu zamanın belirsizliğine odaklanılmış bir kurgu söz konusu diyor Kantürk. Dört bölüm halinde kurgulanmış olan sergi gündelik yaşamımızın akışına göre sıralanmış.

Sergi alanını uygun kurguyla gezdiğimizde rutin bir çalışma gününün başlangıcındaymışız gibi hissedebiliriz. Zira sergi alanına girdiğimizde bizi öncelikle çalışma alanımızı içinde barındıran binaya yaklaştığımız çevre karşılıyor. Evet, her gün arşınladığımız yolların temsillerinden geçerek binaya doğru yaklaşıyoruz. Yeni bir güne uyanır gibi topraktan yükselen bina küçük bir uyanış halindeymişçesine bizi bekliyormuş gibi görünse de içine girdiğimizde varlığıyla varoluş biçimlerimizi tanımlayacak olan bina bize biraz soğuk, biraz ruhsuz geliyor. 

Borga Kantürk’ün binaya girişimiz öncesinde bizi binaya yöneltirken ki tavrı ve üslubu binanın içindeyken ve bina dışına çıktığımızda da bizlere bulunduğumuz anı olumlamaya çalıştığımız kaçış noktaları verir şekilde kendini gösteriyor. 

Kaçış noktaları hayatımızın büyük bir bölümünü kaplayan küçük detaylar. Merkezinde yer aldığımız mekanların ortasında sıkışmış olduğumuz anları esnetebilmek için kaçış noktalarına ihtiyacımız var. Sigara odaları, kafeterya, fotokopi odası, teras, yangın merdiveni, bizi tuvalete götüren koridor...  Gün içinde bulunduğumuz binadan çıkıp kendi gerçekliğimize, kendi dünyamıza gidebileceğimiz alanlar, pencereler ve objeler yaratırız.  Kendimize gerek düşünsel, gerekse fiziksel kaçış noktaları yaratarak bina içinde binanın tanımladığı var oluş biçimlerimize yönelik algımızı manipüle ederiz. Kendi kendimize kurguladığımız zihin oyunları, kaçış noktalarından esinlenir. Yangın merdiveninde içtiğimiz sigaramızın dumanını göğe üflerken, gökyüzünün bir ucuna takılan gözümüz bizi binadan çıkararak başka bir dünyanın varlığını müjdeler.

Borga Kantürk’ün Hasta ile Bina çalışmasında gördüğümüz önemli detaylardan biri de budur. Bina ile ilişkimizde ruhumuzu hasta eden bütün kalıpların dışına çıkmak için attığımız adımlara ve hamlelerimize işaret eder. İşaret ettiği bu durum bina ile ilişkimizde binanın dışındayken içinde olduğumuz yerin neresi olduğunu sorgulatırken, içindeyken gedikler bularak kaçtığımız binanın dışındaki dünya arasında sıkışan varlığımıza dair bir resim sunar.

Uzayan saniyeler, kısalan saatler...
Sonsuza uzanan bir koridorda ilerliyoruz, gideceğimiz yer idari oda ya da başka bir oda olabilir  fakat bizi bulunduğumuz yerden diğer noktaya götürecek olan koridor uzun, ıssız ve bitmeyecekmişçesine karşımızda uzanıyor. Çalıştığımız binalarda bir yerden bir yere geçişimizi sağlayan ya da bir başka odaya geçmeden önce bizleri ağırlayan koridorlar binanın içinde yaşadığımız zaman algımıza dair çeşitli yanılsamalar yaratırlar.

İçeriye girmek için bekliyoruz. Önünde durduğumuz odanın kapısını ve koridorun zemininde yer alan küçük mozaik taşlarını seyrediyoruz. Zaman uzadıkça uzuyor. İçeri ne zaman alınacağız, daha ne kadar bekleyeceğiz? Mozaik zemin genişledikçe genişliyor. Zaman genişledikçe mozaik zemin de genişliyor. Sonunda sonsuza uzanan bir uzay tasavvuruna dönüşen mozaik zemin, bizi uzayın ortasında bir yerde bir odanın önünde bekleme durumunda taşır hale geliyor. Sanatçı binanın yarattığı sanrılardan yeni dünyalar yaratan bireyin duygu durumlarına ve düşünce sekanslarına göndermeler yaptığı eserlerinde içinde çalıştığımız binayı basit bir ifade içinde tanımlamaktan öteye taşıyarak bina ile olan ilişkimizde katmanlar halinde genişleyen düşüncelerimiz ve duygulanımlarımızı öne çıkarıyor.

Peki binanın genelinden özeline bina içinde çalıştığımız ve bizim olan özel alana geldiğimizde bizleri neler bekliyor. Masamızın üstünde yer akan bir takvim, duvarda yer alan kalitesiz baskısıyla endam eden otantik bir fotoğraf ya da sanat tarihinden popüler bir reprodüksiyon, yazıcı, sebil ve diğer objeler... Binanın kimliğimizi ve alanımızı tanımlayışının önüne bir nebze de olsa geçme isteği pek çoğumuzu, toplumsal hayatın sokaktaki akışından uzak düşmemek adına kitlesel mecralarla buluşturur. Gazete haberleri, küçük bir televizyon ya da internet bizi bulunduğumuz ortamın dışına çıkarırken, aidiyetlerimize dair yeni tanımlamalar yapmamıza olanak sağlar. Bunlar bir mekanın temsil ettiklerinin üzerimizde yarattığı tutukluluk hallerine karşı geliştirdiğimiz firar etme yollarıdır. Binanın duvarlarının arkasında dışarıda gerçekleşen siyasi, ekonomik, politik ya da gündelik olaylarla olan bağımızı koparmamak için bireyselden toplumsala uzanan yolculuğumuzda dış dünyaya açılan en önemli pencereler arasında yerini alır gazeteler, dergiler ya da portatif ekranlar.

Peki iç dünyamız, daha doğrusu bünyemizin içinde bulunduğu mekana yönelik refleksleri nelerdir? Çekmeceye uzanan el, bir bardak su ve bir kaç çeşit ilaç sorumuzun cevabı olabilir. Bünyemizin verdiği fizyolojik tepkileri hafifletebilir ya da karşılayabilir güce gelebilmek için ilaçlar, vitaminler kullanmaya başlarız. Bu içinde bulunduğumuz durumun çok da iç açıcı olmadığını gösterir. Hasta Bina Sendromu kendini sürekli hissettirir ve biz düşüncelerle örülmüş binaların içinde var oluşumuza, kimliğimize ve gerçekliğimize dair semptomlar yaşamaya devam ederiz.

Hasta ile Bina mesleği eğitmenlik olan sanatçı Borga Kantürk’ün mekanla ilişkisini sorgularken kendi çalışma hayatından yola çıkışla deneyimlerini yeni formlara dönüştürdüğü bir çalışma. Sanatçı ise gerek günlük rutin çalışma hayatımızda resmi belleklerden silinen, gerekse her gün yeniden tanımlanan kimliğimize dair yeni perspektifler açan tutarlı anlatıma ve etkili üslubu sahip.

Borga Kantürk’ün Hasta ile Bina temalı sergisinden yola çıkışla sergi üzerinden bireyin bina ile ilişkisini değerlendirdiğimiz bu yazıda vardığımız nokta aynı oluyor. Çalıştığımız binalar temsil ettikleri sistemler, ideolojiler, politik ve ekonomik temsilleri nedeniyle bizler için yaşam alanlarından ziyade yaşayamama hallerini tetikleyen mekanlara dönüşüyor.

Bu Blogda Ara

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası
"Maps courtesy of www.theodora.com/maps used with permission"