Bütçesiz Stratejiler: Küçük ve sessiz adımlar / Mütevazi girişimler *



Kendisini yeni tanıyanlar için
Borga Kantürk'ün Küratöryel Taktik Şeması:

1- Sanatçının kendini kurumsallaştırması
2- Sanatçı Koçluğu
3- Non-Profit Mekanlarla çalışmak
4- Sanatçıyı bağımsız bir kurumsallaşma deneyimi içerisinde, bir çeşit kurtarılmış bölgede konumlandırmak.
5- Face to face : (yüz yüze): Sanatçı-Kürator ilişkisinde yüz yüze diyalog. Aracıları ve prosedürleri mümkün olduğunca devre dışı bırakmak.
6- Minör, Mikro ölçekli ve düşük bütçeli yapımlar üzerinde uzmanlaşmak.
7- Müsrif olmamak. Bu ülkede sanatçılar açken, sergilere ve projelere bu kadar para harcanmasına alternatif stratejiler getirmek. Az ve öz harcamak. Gösterişli yapımlardan kaçınmak.
8- Kalabalık grup sergiler yerine az kişili grup sergilere yönelmek. Aynı bütçelerle
Bu bağlamda lokal bölgeleri birbirine bağlamak.

Kısa hikaye:

Şu an için her hangi bir kurum için çalışan bir küratör değilim. Bunun yanı sıra kamusal alan ve mimari bağlamda kent üzerine eğilen bir küratör değilim. Kent ile olan ilişkim yerel sanatçı merkezli. Kendimi biraz 'sanatçı koçu' olarak konumlamaktan yanayım.

Küratoryal sürecimin ilk yıllarında hareket alanı olarak sergi yapımcısı pozisyonu aldım. 2003-2007 sürecinde K2'deki Proje yönetmenliği görevi dolayısıyla, ardı ardına gelen etkinlikler ile biraz yaşamsal birazda güdüsel kanaldan beslenen bir refleks geliştirmemi sağladı. Bu bir çeşit iki uçlu deneyimle ilgili. Hem sanatçı hem küratör olmak. Bunun yanı sıra hem mekanın yaşayanı, sanatçı olarak deneyimleyeni, hemde mesafe ile bakılan bir temsilcisi olmak bu aslında gayette yaşamsal bir çarpışıklık. Kürator olarak uzak mesafeden bakıp, durumlar üzerine nokta atışları yapmaktansa, olayların ve yaşanılan durumun içeriden o itişmenin, gerilim göbeğinden refleksler yakalamak bana hem yaşam koşullarım açısından, hem de isteklerim doğrultusunda daha yakın. Anındalık, mobilite hep benim için önemli oldu. Buna büyük kurumsala karşı mikro çatılar altında self-instiutionalist bir pozisyon kurmak ile lokalden açılan “mütevazi öneriler”, in diğer uluslar arası lokallerdeki benzerleri ile buluşturabilmek, küresel bütüne karşı yerel den yerele ulaşan bir yapı hedefi belki.

Küratöryel CV:

Sanatçının kendini kurumsallaştırılması dediğim şeye ilişkin kısa bir cv. verirsem:
İlk olarak ucuz-sanat sergileri ile başladı. Bunlar sergi içi parazit bir diğer sergi kurma üzerine sanatçı menşeyli ilk küratöryal çabalarımdı. Birincisi İzmir'den istanbul'a, ikincisi ise izmir'den madrid'e bir bavul içerisinde 15 ila 7şer sanatçıya ait küçük boyutlu düşük bütçeli, mütevazi sanat yapıtlarını farklı kentlere taşıdı.

Kutu taşınabilir sanat mekanı(izole, kurumsallaşma, parazit yapı, mobilite)

Non-Profit, bağımsız sanat mekanı nasıl oluşur? Nasıl Gelişir ve değişime uğrar: Refleksif bir eğitim süreci olarak K2

Hope is a good thing, (Umut güzel Şey Aracıları çıkardığında geriye umut kalırmı? İyimserlik? Üzerine, global bir reflex , büyük bir slogan, “great show” olmayan, non-profit bir sunum, sergileme önerisi. Bütçesiz, mucizevi, çok zahmetli ve Zorlu, ancak bağımsız.Belkide tek katlanır yanı umut veren yanını o bağımsız olma hali.

Şu güne kadar 2 büyük kurumla çalıştım, Iksv (İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı) ve EPO (European Patent Office). Bunun dışında Alice vs. Alice sergisini gerçekleştirdiğimiz Sabancı Üni.ye bağlı Kasa Galeri de ve Kutu ile yeraldığımız bir proje ile Akbank sanatla olan çalışmalar var, Onlarda Türkiye'li marka ve idare biçimleri ve statukoları ile çalışmaların zorluğu adına çarpıcı deneyimler.

Bunlar Bir bienal ve uluslarası bir kalabalık grup sergisi- post prodüksiyon, para destekli bir model. Bu modeller global yapının kuralları ile inandırıcılığını kaybedip, sanatçıyı ve kuratoryal ekibi zarar gören bir pozisyona surukleyen bir model olarak deneyim alanımıza bir dönüş sağlıyor kanaatindeyim. İşler kağıt üzerinde güzel işliyor ve geri dönüşleri de var. Kurallarını bilir ve o kurallara göre oynarsanız istediğinizi karşılıklı fedakarlıklarla elde etmeniz de mümkün oluyor. Her eklediğiniz etkinlikle, ancak bana göre olmadığını farkettim.

Bu noktada birazda benim sanat tarihi ve sosyal bilimler menşeyli bir araştırmacı küratör olmadığım biraz anlaşılıyordur. Eylemde olmak önemli benim için. Sergi yapmak, üretimlere değil sanatçılara odaklanmak, onları üretimleri sürdürmeye kışkırtmak daha heyecan verici geliyor. Bir açık okul mantığı ve yaşayarak, deneyimleyerek öğrenme modeli. Belki de bu Türkiye'deki hem sanatın eğitimine yönelik akademik kurumlar hem de sunumuna yönelik kurumların yeterince iyi kurumsallaşmamalarından kaynaklanıyor. Kurumsallaşma beraberinde bürokrasiyi, resmiyeti, ciddiyeti beraberinde getiriyor. Ancak çarpık kurumsallaşma bu noktada ciddi kısıtlayıcı ve çabayı anlamsızlaştıran bir hal alıyor. Bu durumda sanatın, tıpkı bir şirket yönetiminde beklendiği gibi uzun vadeli sözleşmeli planları kağıt üzerindekini birebir görülebilecek bir veriymiş gibi algılayan bir boyuta çekmesi elbette işin mutfağındaki sanatçı ve küratör için uygun bir zemin yaratmıyor. Maalesef bütün bu uyuşmazlıklar da deneyimlenmeden öğrenilemiyor.

Küratör olarak en son yaptığım sergi olan “Hope is a good thing”in hikayesine burada değinmek isterim. Yukarıda sözünü ettiğim yapının tam tersi bir zeminde gelişen bir sergi. Bir çeşit benim köklerime dönüş sergim diyebilirim. Ucuz Sanat sergilerinde olduğu gibi küçük bir valiz-kargo kutusundan çıkan bir sergi. Bütçesi 1000 euro. Sanatçıların aldığı bir ödenek ve telif yok. Mekanın aldığı kira veya ödeme yok. Küratöre sergi için verilmiş herhangi bir ana bütçe yok. İşlere sigorta yok ve telif yok. Basılı malzeme sadece Mavi jeans sponsorluğunda bir el ilanı. Sergiye ilişkin 2 blog sitesi var onlarda ücretsiz. Almanya'nın üç gazetesi – Frankfurt'un bir lokal sanat dergisinde sergiye dair yazılar ve son olarak AtelierFrankfurt’un yıllık raporu kapsayan yayında sergiye ayrılmış 2 sayfa. Serginden geriye kalan fiziki materyal bunlardan ibaret. Sanatçılar birbirine oldukça uzak yerleşim bölgelerinden etkinliğe yüz yüze diyalog sonrasında dahil oldular. Bütün bu süreç 2005-2006-2007 den bu yana süren görüşmeler, sanatçı ve iş takipleri üzerinden gelişen samimi bir ilişkiye dayanıyor.

Rio de Jenario, Malmö, Helsinki' den gelen postalar. (Deniz yoluyla, haftalar süren maceralı yolculuklar sonunda.) Alice Miceli, Runo Lagomarsino, Jari Silomaki ve İzmir k2 sanatçı ınsiyatifinden özenle hazırlanmış 1 kargo kutusu. İzmir'de toparlanıp Frankfurt'a doğru yola çıkıyor. 55 ekran televizyon boyutlarında. Burada zaman ile yarış yok, acil bir e-mail trafiğine sıkıştırılmış deadline'lar da, hızlı sergi programları karşısında yavaş oluşturulmuş bir sergi. Sanatçılar açılışta günü birlik turistik bir gezi ve boy gösterme adına orada olmayacakları ki ayrıca bunun için de bir bütçenin mümkün olamadığı bir sergi. Mektup yollama refleksi ile düşünce akışıyla bu sürece dahil olmayı kabul ediyorlar. Yavaşlatma eylemi- uzun aralıklarla yazlan mailler. Mekanın boş zamanlarında ve uygun olan zamanda aciliyet barındırmaksızın gerçekleştirilen seyahat.
Jari Silomaki' den 50 adet toplu iğne ve bir rulo içerisinde siyah-beyaz foto baskılar. İrili ufaklı sekiz adet. Merve Sendil'den “Underscene Project” adına bir adet el örmesi afiş ve kendi bilgisayarından grubun izni ile 2-3 gecede kopyalanmış 500 adet DDR grubuna ait demo müzik albümü. Alice Miceli ve Runo Lagomarsino'dan deniz aşırı yolculukla mektup zarflarıyla 1-2 haftalık seyahatlerle küratöre ulaştırılan video-çalışmalar. 2-3 kopya dvd. Ve diğer sanatçılardan gelenler.

Bu seyahate benimle birlikte bir tek İzmir'den Halil Vurucuoğlu çıkabildi. Bulduğumuz para ile kısa süreliğine bir seyahate kendi imkanlarıyla dahil oldu. İşini Frankfurt'ta kendi kurma taraftarıydı. Önemli olan şey sürecin deneyimi ve bu Halil için oldukça iyi işledi. Burada benim de takıldığım bir nokta var. Peki bütün bu sanatçılar ve küratör ve de mekanın yönetmenliğini yapan ekip, bunca olanaksızlık ve beraberinde açığı kapatmayı sağlayacak, maddi karşılıksız efor düşünüldüğünde, bu işe neden kalkışıyor? “Ya deli bunlar ya da çok saflar!” Global sistemin kuralları söz konusu olduğunda durum bu. Başka bir yönden de hayır değiller. Adı bilindik yüksek bütçeli sanat kurumlarında veya müzelerde gerçekleştirdikleri sergilerden ödeneklerini-teliflerini (kimileri) almaktalar. Kimilerinin sanatçı olarak varoluşlarında ise böyle bir deneyim alanı, tatmin alanı zaten yok. Yıllar boyu oluşmamış bile. O sirkülasyondan uzak bir bölgede üretim gösteriyorlar. Buradaki bir araya gelişte yaşanan, doğal refleks pek az sanatçı da yakalanan-empati ile işleyen bir durum. Buradaki tavır koyuş diğer türde sergilerde maalesef her zaman yakalanamıyor. Meta dan çok, politik söylemi olan ama elit bir prodüksiyondan çok sanatçıların insaniyetlerini, gerçekliklerini ortaya çıkartan bir model. Ben bu sebeple meseleye, duygusal bakıyorum, dürüstlüğe önem veriyorum. Bizim 10binlerce el ilanına ihtiyacımız yok. Özel renklerde tasarlanmış büyük posterlere, ihtiyacımız yok. Onun yerine sesimizi duyuracak sakince okunacak ve bir rafta yıllar boyu durabilecek bir kitap daha uygun.

Sanatçı ne diyor, ne hissediyor? Biraz da ona ışık tutmak lazım. Diğer yapı, samimiyetsiz bir şıklık, alıcı için tasarlanmış bir fetiş olmaktan öteye gitmiyor. Oyunu bu şekilde oynamak yerine bu non-profit yol daha dürüst geliyor. En azından yaşadığım, sınıfsal pozisyon ve sosyal gerçeklik söz konusu olduğunda göz ardı edemediğim gerçeklik bu. Şık kataloğunu şöylece elimize alıp konuya ilişkin ayak üstü yazılmış metinleri hemen tüketip, resimlerine baktığımız, hızlı kotarılmış sergiler büyük prodüksiyonlar bizi çevreliyor. Burada güçlü bir mesajın kabul görür paketi ile karşılaşıyoruz. Reklam dünyasının kurallarına yaklaşırcasına işliyormuş gibiymiş gibi yapan bir model bu. Bu alanda kendini ispata kalkışmaktansa: Sosyal gerçeklik alanı ile yüzleşmeyi ve kolektif deneyimi önde tutmaya çabalamak daha önemli gibi benim için. Ancak bu durumda da gerçekçi olmak gerek. Ben ve benim gibiler bana umut verebilirken, bana parayı ve sürdürebilmem adına gereken o bütçeyi Maalesef bu tür etkinlikler sağlıya biliyor. Bu Alice Miceli'nin değimiyle ilaç almak gibi. Arada bir kendini iyi hissetmesen de zorunlu ağzına attığın tadı acı bir ilaç gibi. Tek sorun o ilaca alışıp onun bağımlısı olmamak.

Son yıllarda üzerine eğildiğim şey: sergi mekanına alternatif yapı olarak bir kitap sergi yapmak. Kitabın geçmişe referans veriyor oluşu ve kalıcılığı, sürecin hızı karşısında ayakta kalıp, bireyden kitlesele yayılan etkisi benim için önemli. Aynı anda deneyimlenen, kaotik, gürültülü bir parti ortamı yerine, tek tek ve uzun sürelerde karşılaşılıp, içerisine girilebilecek bir sergi modeli olarak kitap düşünebilir. Belki de sergiyi 'Roman'ın aksları üzerine kurmak” ?

Sonuç olarak bu gün ne yapıyorum:

2002-2007 yılları arasında Onlarca bütçesiz sergi ve üç adet büyük kurumsal sergi deneyimledikten sonra, bir anda benim için sergi yapma çabası anlamsızlaştı. Bu hızlıca tüketilmiş heyecanlı süreç yerini sergi üzerine düşünmeye karşı bir isteksizliğe bıraktı. Bunun benim için katlanılması ve dayanılması gereken önemli ve de heyecan verici bir deneyim süreci olduğunun da farkındayım.
Ancak sanırım artık karar verdim. Ve durdum. Öncelikle K2 deki uzun süreli görevimi bıraktım. Sonrasında sergi tekliflerine kulaklarımı tıkadım. Göstermek yerine, toplamak, belgelemek daha önemli gelmeye başladı. Sesin geldiği farklı yerlere odaklanıp, kaydını tutmak ve farklı bir kanaldan dolaşıma sokmayı denemek. Önce alternatif haritayı çıkartıp, sonrasında da işleyişin kaydını bu haritanın üzerinden paylaşıma sokmak. Bir çeşit verilerin toparlandığı bir şebeke. Uğraşmak ve üzerine yoğunlaşmak istediğim şey bu. Bir yıldır Yavaşlıyorum. Uğraş alanlarımı azaltmayı tercih ediyorum. Bir şeylerin az olması, kötü ve çok olmasından cidden iyidir diye düşünüyorum.


İlgili linkler:

Yeni uğraşlar adına
www.eksi1.blogspot.com
Yazılar için
www.borgakanturk.blogspot.com
KUTU için
www.kutuweblogspot.com
Hope is a good thing sergisi için
www.umut-guzel-sey.blogspot.com
adreslerini ziyaret edebilirsiniz.




* Bu yazı 2008 tarihinde Mimar Sinan güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde yapılan Güncel Sanat Konuşmaları serisi kapsamında benden istenen sunum sonrasında hazırlanmış, daha sonra  Azra Tüzünoğlu tarafından yayına dönüştürülen "Dersimiz Güncel Sanat" başlıklı kitap içerisinde yer almıştır. 
"Dersimiz Güncel Sanat" Outlet Güncel Sanat Dizisi-1 - Yayına Hazırlayan : Azra Tüzünoğlu


Bu Blogda Ara

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası
"Maps courtesy of www.theodora.com/maps used with permission"