Boşluk tematiği üzerine geliştirilmiş bir sergi için aldığım bir teklif sonrasında,
elinizde tuttuğunuz sınırlı edisyonda basılmış bu çalışmayı yapmaya karar verdim.
Bu kararı aldığım zamanlarda, ‘Kamusal Alan'ın tarifini yapma çabası hala , hem güncel sanatın hem güncel sosyolojinin tartışılan konusu olmaya devam etmekte. Hatta bu konu üzerinde Tv.de bile iki politika yazarının polemiğine bile tanık olduklarına dair duyumlar alıyordum arkadaşlarımdan.Mehmet Barlas ile Emre Kongarın sanırım.
Kamu kelimesi Kamuçalışanı olarak sınıflandırılmış bir birey olarak 3 seneden beri gündemime çakılmış olan Kpds sınavını vurguluyor. Bu noktada akademisyen ile kamu çalışanı arasındaki kadersi ortaklık
bu kısıtlayıcı endişe noktası uykuları kaçıracak cinsten.
Ortaklığı olmayanların tektipleştirilmiş yabancı bir ortaklığı sanırım bu...
Memurluğun Akademisyen ve Araştırmacı içeriklerinden arındırılmış sekilde yeniden ve dar bir tanıma maruz bırakılmıs Eğitimci figüre yakıştırılması da diyebilirim.
Sanatçıdan çok Akademisyen!
O'ndan da çok Memur! Bu tarifinin altını doldurma görevinin bizlere verilmesi.
Kafamı özellikle şu günlerde şiddetlice kurcalamakta.
Okul, Kamusal bir alana karşılık gelen bir mekan. (9.00 ve 17.00 arasi boşluğun fiziki olarak doldurulmasının beklenmesi açısından memurun alt tariflerinden birisine uymakta.)
Eylem sanatı beni özellikle, Beuys ve Helsinki'de keşfettiğim Jan Olof Mallander'in
referanslarıyla oldukça etkiliyor. Bu süreç özellikle öncesinde 2001 yılında Sarkis’in Ses Ses Ses Bir Okul çalışmasına katıldığımdan beri gelişmekte. (Bu çalışma her tür akademik yapı ile memuriyet arası kurulan ortak paydanın tamamiyle aksi bir yerde 9 kişilik genç sanatçı ve 1 sanatçı (hoca, usta)nın ortaklığını 30 gün boyunca asıl olan meseleyi sanatın tartışılması merkezli yaşatmıştı. )
Helsinki’de yaşadığım 3 ayda ise farkettiğim bir diğer kırılma ise Mallander sayesinde gerçekleşti diyebilirim.
Mallander'e kulak vermenizi isterim:
...“Normal, sağlıklı, mutlu bir hayat yaşamak, bu deneyimleri yaşamak için insanın tecrübe etmesi gerek; insanın kendine has bir yaşami olmasi, orada anlam yaratmasi icin; sevmek ve paylasmak, gelismeye yer acmak icin, vs.vs bugunlerde endeğerli buldugum bu...
Bazen büyük kahramanım, cazci Jonathan Monk gibi yapıyorum: bir sokak köşesinde kıpırdamadan durur, insanların gelip gitmesini seyrederdi... Görüş alanında bulundukları 20-30 saniye içinde nereden geldiklerini görmeye calışırım; onların (ve benim zihin durumlarımız nedir; ne kadar saglıklılar, ne kadar mutlular - ve yaşamları nereye gidiyor; bu tur seyler. Söylemeliyim ki, sık sık hüzünlü bir bakış oluyor...Çoğu insan kendilerine has bir hayata bile sahip değillermiş gibi görünüyor; o yaşamda nereye gittiklerinden bahsetmiyorum bile.“
2004 kışından su günlere kadar yoğunlaştığım günlük rutin tüketimler ve bu şekilde tek tipleştirilmiş ortama dair farkındalık ve karşı refleks ile ayakta kalınan her günün dökümünün tutulması ve eylemin dönüşmesi üzerine çalışmalar. (Duchamp + On Kawara + Roman Opalka + Fernando Bryce )
bu çalışmaya referans sağlayabilir.
Geçenlerde Okuduğum bir kaç satır tekrar baş kaynakçam Marcel Duchamp'a götürdü beni.
Duchamp'ın Zaman geçirmeye ilişkin bir tarifi var. O'nun tanımlanışının ise Bireyci-Anarşist olması ilgi çekici geliyor. Günümüz için kitlesel olarak alışa geldik ve hafifletilmiş bir anarşi kelimesi ile 20yy. daha başlarında bireyci duruşun desteklenmesi takdire şayan.
'(...) çalışmak isterdim, fakat aslında ben korkunç bir tembelim. Çalışmaktan çok yaşamayı ve nefes almayı severim. Yaptığım işlerin gelecekte hiçbir sosyal önemi olabileceğine inanmıyorum. İşte bu yüzden, sanatım, yaşama sanatı olacaktı. Her saniye, her nefes, hiç bir yere kaydolmayan bir iştir, ne görsel ne de düşünseldir. Sürekli bir öföri halinden ibarettir...'
Pierre Mellville'in Katip Barteblly'sinin Yapmamayı tercih etmesi ile Kamusal Alan'ın sadece nefes alış ve yapmamayı tercih etme eylemiyle doldurulması garip bir direnme odağı olarak karşıma çıkıyor.
Üretim yerine rutini reddeden ve yapmamayı tercih eden bir duruşun içsesimi etkilediğini ve aktivist varlığımın daha çok bu kamusal alanın dışında yaşam bulduğunu söyleyebilirim.
Zaman - Mekan - Boş ve Alan
Okuldaki varlığımın karşılığı bana yasalarca sunulmuş bir surecin tükenişini beklemek üzerine bir Alan tarifi eylemine dönüşüyor genelde.
Mekanı adımlıyorum Aynı alışkın olduğum koridorlarda Sağa Sola defalarca turalıyorum. Nefes Alıyorum. Gidip Geliyorum. Sonuç belirli bir sure zarfında ayni yerin işaret edilmesi. Zihnim yüreğim ve inançlarım başka yerlere kanal ize olup karşılığını hep uzakta bir yerlerde bulup beklerken, bedenim direnişimin bir parçası olarak bu Boş Zamanları fiziki varlığım ile o ayni yerde doldurmaya yöneliyor.ve genelde Başka bir şey yapmamayı tercih ediyorum. Sonuç:İnanmıyorum!
Bilgi ve Duygu akışı nehrin öte yanına çoktan giderken, beden ise bulunduğu kısıtlayıcı alanın tarifini her gün belki 10larca kez tekrarlayarak adım adım yapıyor.
Çalışmanın işleyişi:
Duvara asılı küçük bir kağıt parçası diğer 99 adedi ise isteyen izleyicinin, tarifi önceden yapılmış 4 duvar arası(kamusal alan) haricinde tekrar üretebileceği bir illüzyon.
Biricikliği olmayan ve çoğalıp tek tipleştirilmeye müsait ve istiflenebilir bir materyal dijital fotokopi yöntemleriyle çoğaltılmış bir görsel.
Görsel içerisinde 2 hareketi barındırıyor. Birinci jest sanatçının veya bu görevi sanatçı yerine üstlenecek aktive-izleyicinin şifrelenmiş görseli işaretli yerlerden katlayarak belirli bir zig-zag oluşturup şifreyi kırarak duvara sabitlemesine ilişkin.
ikinci süreç ise çalışma duvardaki yerine yerleştiğinde bu alanı tarif eden adımlayan Borga'nın asla tek açıdan görülmeyecek suretine bakma eylemi. izleyicinin gözü ve adımları çalışmanın sağına doğru kaydıkça * temsili Borga’yı sağa ilerken fark edecek.' Eğer izleyici sol tarafa yönelirse de yüzeydeki Borga suretini sola doğru ilerlerken görebilecek. Sonuç izleyici eninde sonunda bir yöne hareket-etmek zorunda kalacak. Bu yapıtın uygun koşullarda görülebilmesi için tek önemli unsur.
Kamusal Alanı adımlayarak tekrar işaretleme eylemi sanatçının yapıtıyla bu noktada izleyici tarafından da bir deneyime dönüşecek. İzleyicinin yönelimleri ile belki kısa süreliğine sanatçının memuriyetine direnişi, küçük bir jest ile bedenden bedene taşınacak ve durgun suyu biraz olsun bulandıracak.