User’s Manual: Contemporary Art in Turkey 1986-2006* Üzerine:

Kitap Eleştirisi:
Borga Kantürk, 2008

Giriş:

2007 yılının Eylül ayında 10.İstanbul Bienali’nin yaydığı elektrik, şehirdeki sanatsal aktivitelerin büyük bir coşkuyla ardı ardına patlamasına ve iki aylık bienal sürecinde on aylık tempoyu bir anda tüketmemize neden oldu. 10. Bienal, Vasıf Kortun ve Charles Esche’nin gerçekleştirdikleri bir önceki İstanbul bienalinden esinle, kente yayılma stratejisini, hem Asya hem Avrupa yakasına taşımayı amaçlamış, gezici kamusal projeleriyle de aşırı yüklenmiş bir sanat sirkülasyonu yaratmayı denemişti. Bu süreçte, bağımsız sanatçı inisiyatifleri, büyük sermaye destekli sanat merkezleri ve İstanbul Modern, Santral İstanbul[1] gibi müzeler, İstanbul’a akan uluslararası izleyicinin, koleksiyonerin ve sermayenin güncel sanat odaklı keşif gezisinde ilgi görmeyi amaçlayan etkinlikleriyle bienale eklemlenmişlerdi..

Bu kalabalık atmosfer, bienalin açılış etkinliklerinde zirveye çıkıyordu. Ancak bu seneki talepler o kadar fazlaydı ki, hem Santral İstanbul’da, hem de Antrepo’da iki görkemli açılış ardı ardına gerçekleştiriliyordu. Antrepo bienalin “Entre-polis”, başlıklı en geniş katılımlı pavyonunu ile sükse yaparken, İstanbul Modern gerçekleştirdiği bienal tarihine ilişkin sergiyle[2] bienal izleyicisini, en azından ilgili bir sergiyle, içeriye davet ediyordu. Birbirine komşu kurumsal (Bienalin gerçekleştirildiği Antrepo No:3 ve İstanbul Modern’in bulunduğu Antrepo No:4) yapıların yarattığı parti atmosferinin yaşandığı bu havuzda birkaç standla karşılaşıyorduk. İKSV’nin bienal kitaplarının ve hediyeliklerinin satıldığı alışılageldik standların dışında Art-İst yayıncılığa ait bir stand oldukça ilgi çekiyordu. Bienalin katılımcısı sanatçılardan, önemli sanat yazarlarına bir çok kişi için buluşma noktası olan bu mekan, açılışın gözde duraklarından biriydi. Art-İst iki-üç yıllık bir hazırlık periyodundan sonra Türkiye güncel sanatının son yirmi yılına odaklanan bir referans kitabı izleyiciyle buluşturuyordu. İstanbul Bienali ve İstanbul Modern arasındaki cause-effect tipi bir sergi stratejisi, takım oyunu gibi gözüken uzlaşmacı tavır istenildiği gibi işlemedi. Bu karmaşada karlı çıkan ise sade yalın standıyla, ilgi odağı olan art-ist yayıncılık oldu.

Art-İst’in, Frankfurt am Main merkezli yayınevi Revolver’in desteğini de alarak gerçekleştirdiği kapsamlı yayın, “Kullanma Kılavuzu: Türkiye’de Güncel Sanat 1986-2006” adını taşıyor. Kitap Halil Altındere ve Süreyyya Evren’in editörlüğünde hazırlanmış. Sözü geçen tarihsel döneme, 78 adet sanatçı ve 15 adet yazarın metinleriyle ışık tutmayı amaçlayan yayının çıkış nedeni Türkiye güncel sanatı için başvuru niteliğinde kapsamlı bir kitabın bulunmaması.

Artık konuya ilişkin referans bir yayınımız bulunmakta. Kitabın satışa çıkarılışından bu yana beş aylık bir süre geçti. Kitap yavaş yavaş bir çok sanatseverin, sanatçının eline ulaştı, kulaktan kulağa bir takım eleştiriler süre geliyor. Kitabın editörleri, birkaç duyuru ve tanıtım yazısı haricinde bir değerlendirmenin henüz yapılmadığından, gelen eleştirilerin de hep sözel olarak kendilerine iletildiğinden şikayetçi.

İşte bu metin, kitaba eleştirel bir gözle bakmak adına hazırlandı. Metin giriş niteliğindeki bu bölüm ve iki adet okumadan oluşuyor. Yazının iskeletinin kurulmasında ve kimi eleştiri noktalarının saptanmasında Halil Altındere ile yapmış olduğum sözlü görüşme bana kaynaklık etmiştir. Bu nedenle kendisine teşekkür ederim.


VOL I:
Hızlı Okuma


İlk Tespitler:
Kitabın yayıncısı olan “Art-İst prodüksiyon tasarım ve yayıncılık” aslında belirli bir sosyal sınıfa hitap ediyor. Hedef kitlesi itibariyle dergi, post yapısalcı eleştiriye yakın protest bir çizgiye sahip ve güncel sanat eleştirisi üzerine hem Türkiyeli hem uluslar arası sanat gündemine odaklanıyor. Sanatın kışkırtıcı ve muhalif yönünden beslenen bir vizyona sahip. Bu bağlamda Süreyyya Evren, Erden Kosova ve Sezgin Boynik gibi bu kanalın yazarlarının varlığı, Art-İst’in kimliğini belirgin keskin uçlarla çizmekte. Kullanma Kılavuzu adlı bu yayın ise “Art Now“ türevi bir referans kitap formatına yakın çizgide hazırlanmış. “Contemporary Arts from Turkey” vurgusu yapan bir kaynak olarak karşımızda. Bu nedenle de genel bir perspektif çizmek durumunda. Açıkça söylemek gerek ki kitap kurgusu bakımından alışık olmadığımız bir Art-İst yayınıyla karşı karşıyayız. Yayın, elit bir tasarım kimliğiyle, parlak kalın kapaklı bir fetiş nesnesi olarak göze çarpıyor. Bu tutum bir bakıma Art-ist takipçilerini ve bu kimliğin tutarlılığını savunan bazı kesimin negatif eleştirilerini almakta. Müzeler, galeriler ve enstitüler tarafından bugüne kadar üstlenilmeyen büyük referans kitapların yapısı ve şıklığını, bağımsız çatıdan gelen ve protest yapısına alıştığımız art-ist’in yayıncılığın üstlenmesiyle gibi bir durumla karşılaşıyoruz. Kitap, Art-İst’in bu bağlamda ürettiği ilk ve en geniş kapsamlı yayın olma özelliği taşımasının yanında, tasarım anlayışı ve içeriği sunuş şekli ile de kolleksiyonerlerin raflarında şık duran bir kitap olma iddiasını da karşılıyor.

Kitabı açıp index bölümüne baktığımızda, “Yazarlar” ve “Sanatçılar” başlıklı iki kısma ayrılmış olduğunu görüyoruz. Birinci kısım etkinlikler üzerinden konu edilen tarihlere ilişkin metinlerle durum değerlendirmesi yapmayı hedefliyor. Süreyyya Evren / Halil Altındere imzalı önsöz ve Halil Altındere’ye ait giriş yazısı sonrasında, 15 farklı yazarın metinlerinden faydalanılmış. İkinci bölümde ise 78 adet sanatçı bulunuyor ve seçilen her sanatçıya dörder sayfa ayrılmış. Ancak bu sayfalarda sanatçıların sadece iş görsellerine yer verilmiş.

Çekirdek yazar kadrosu farklı kuşaklardan, özellikle de genç yazarların Türkiyeli güncel sanat ortamına lokal, tarihsel ve genel bakan metinleriyle oluşturulmuş bu ilk bölümün ilginç bir öyküsü var. Halil Altındere’nin belirttiği üzere, aslında kitabın ilk bölümü bir yuvarlak masa toplantısı olarak gerçekleşecek bir tartışmanın kayıtlarından oluşacakmış ancak hedeflenen bu beraberlik sağlanamadığından bu formattan vazgeçilerek çok yazarlı bir yapıya dönülmüş. Yeni yapıda metinler, birbirinden bağımsız da olsa, 1980’li yıllardan 2000’lere uzanan bir zaman çizgisinde hareket ediyorlar ve bölümün eklektik yapısını oluşturuyorlar. Bu çok sesli yapı, Art-İst’in yayınlarında gördüğümüz formata ve içeriğe oldukça yakın. Yazılar ve onlara eşlik eden görsellerin siyah beyaz ve mavi ağırlıklı oluşu, kitapta biraz olsun Art-İst özel sayısı atfını yapıyor. Bu bölümdeki dağınık yapıyı akıcı ve okunabilir hale getirmek adına Süreyyya Evren’e büyük iş düşmüş. Süreyyya Evren “yazarlar” bölümünde editöryal ağırlığını koyarken, Halil Altındere ise “sanatçılar” bölümünde ön planda. İkinci bölümde ise durum bir bakıma değişiyor. Burada her sanatçıya dörder sayfalık eşit yer verilmesi olumlu gözüküyor. Birinci bölümü oluşturan yazılarda bazı sanatçıların, sergilerin öne çıkması kaçınılmaz olsa da, kitap sanatçılara verdiği alanda demokratik bir politika izlemiş görünüyor. Genellikle tartışılan nokta da bu 78 sanatçının seçimi noktasına kilitleniyor. Eleştiriler Halil Altındere’nin bu bölümdeki editörlüğü, bir bakıma küratöryal seçimi, bu kadar belirleyici olmalı mıydı sorusuna odaklanıyor.

Bu bölüme gelen diğer bir eleştiri ise, sanatçı sayfalarında bu sanatçılara yönelik okumaların yapılmamış olması. Okuyucuyu görsellere odaklayan bu yapı, hem kitapta hem Türkiye güncel sanat ortamında, sanatçıyı merkezine alan okumaların bir noktada tıkanık oluşunu gündeme getiriyor. Bu format ile sanatçılar, ilk bölümdeki metinlerde ara notlar olarak yer aldıkları sayfalar haricinde, üretimleri ve sanatsal anlayışları bakımından okunamıyorlar. Kimi sanatçıların metinlerin merkezinde yer almaları, kimilerinin ise birkaç dipnot dahilinde geçilmeleri, bilgilendirme bakımından bir adaletsizliği ortaya çıkarıyor. Bu durum Türkiye’de güncel sanatta sanatçı okumasının ne kadar az yapıldığını göstermekte. Okumaların genelde sosyolojik, coğrafi olaylar, bütünen ele alınan sergiler ve duruşlar üzerinden yapılması genel bir alışkanlık. Bunun yanı sıra 1990’larda etkin olan kimi sanatçılar üzerine bazı argümanlar üretilmişken[3] bu kitaba dahil edilen daha genç kuşaktan bir çok sanatçıya yönelik açımlayıcı metin eksikliği bir sorun olarak ortaya çıkıyor.

Birinci bölümü oluşturan metinlerde atıf yapılan sanatçılar hakkında belirli spesifik bilgiler edinilebilirken, bu bölümde adı geçmeyen sanatçıların üretimlerine ilişkin bir bilgi akışı eksikliği gözlemleniyor. Bu eksiklik, en azından ikinci bölümde sanatçıların kişisel metinlerine veya kitapta yer verilen çalışmalarına odaklanmış kısa okumalara yer verilerek kapatılabilirdi. Açıkçası kitabın editöryal kadrosu da bu türde okumaların ve sanatçıların kendilerini ifade eden metinlerin ciddi anlamda az oluşundan ötürü zorlandıklarını, dengeyi korumak ve demokratik olmak adına da böyle bir yola başvurduklarını söylüyorlar. Sonuca bakıldığında ise demokratik zemin istenmese de biraz kayıyor.

Kitap sözünü ettiğimiz iki ana bölüm dışında iki adet dizin içeriyor: “Türkiye Güncel Sanatında 20 Önemli Sergi” ve “Sanatçılar, İnisiyatifler ve Sanatçı Kontrolündeki Mekanların Web Siteleri / Blogları”. Halil Altındere bunlardan ilkini başlı başına bir bölüm ve tartışma konusu olarak görebileceğimizi savunuyor. Diğer sayfa ise editörlerin sözünü ettikleri “adaletli olma” vurgusu adına yapılmış, oldukça doğru bir hamle olarak görünüyor. Burada Türkiye’deki güncel sanat ortamına ilişkin sanatçılara ve yazarlara ait web siteleri ve blog’lar bir liste halinde veriliyor. Internet ve blog alanları, bir çok bağımsız oluşumun, yayın çıkarmak adına bütçeyi zor bulan pek çok genç yazar ve sanatçının kendi faaliyetlerini hızlı şekilde birbirlerine ve izleyicilere ulaştıracakları bir platform olarak özel bir ilgi konusu olmayı hak ediyor. Hatta bu işi ileriye götüren kimi blog yazarları sadece burada sürdürdükleri faaliyetlerle bile Türkiye sanat ortamı için önemli bir yeri hak ediyorlar. Kitabın da böyle bir alanı gözden kaçırmaması gayet sevindirici.

Vol. II:
İkinci Okuma, Detaylı Okuma:

User’s Manual: “Bu bir antoloji mi? Tarih kitabı mı? Bir seçki mi? Yoksa, başlığın da hafif ironiyle söylediği gibi, temelde bir kullanma kılavuzu mu?” Süreyya Evren – Halil Altındere[4].

İki ana bölümden oluşan Kullanma Kılavuzu’nun odaklandığı tarihsel süreç, özellikle editörlerin de sanat arenasında aktif rol oynadığı 1990 ila 2000 yılları arasını kapsayan on yıllık süreç. Bu bakımdan birinci bölümde karşılaştığımız yazarların çoğu bu yıllara tanıklık etmiş veya bu alandaki ilk faaliyetlerine başlamış kişiler. 1990’lara odaklanan metinler içerisinde Ali Akay’ın “1990’ların Sanat Ortamı” başlıklı yazısı ile Erden Kosova’nın “Türkiye’de Güncel Sanat”[5] adlı metni öne çıkmakta. Evrim Altuğ’un “Medya ve Mesajları: Türkiye’deki Güncel Sanat Eleştirisine Dair Notlar“ başlıklı yazısı, dürüstçe ilgilendiği konu bakımından kayda değer. Yazar kendi değimiyle “Bir Sanat Tarihçisi değil de, bu işi dokuz yıldır yapmaya uğraşan bir Sanat Gazetecisi yaklaşımıyla“ Türkiye’deki güncel sanat eleştirisinin son 20 yılına ilişkin notlar düşüyor. Ülkedeki güncel sanat ortamının kitaptaki en eski tanıklarından Beral Madra’nın “Bir Karmaşa Alanı Olarak Görsel Sanat” adlı metni, genel perspektiften hareketle Türkiye’de 1982-2007 arasındaki süreci değerlendiriyor. Ayşegül Sönmez ise Beral Madra’nın bıraktığı yerden devralıp 2000’lere odaklanan bir değerlendirme yapıyor.

İstanbul Bienali’nin hem kültürel, hem pedagojik yönden Türkiye güncel sanatına kattığı etki bienalin tarihine –1987-2007– ilişkin bir metinle Marcus Graf’ın kaleminden çıkmış. Fulya Erdemci’nin “Başka Türlü Düşünmek” metni[6] Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un AB entegrasyonu dolayısıyla yoğunlaşan sosyo-kültürel bir ilgiye maruz kalmasına, dışardan görünen temsiliyetinin ne kadar oryantalist ve turistik bakış odaklı olduğuna işaret ediyor. Erdemci metnini bu sorunsal üzerinden kurarak alternatif öneriler getirmekte ve duruma dönemin değişimi üzerinden bakmakta.

Başak Şenova, “Dijital Girişim:Türkiye’de Gelişen Dijital Kültürün Farkına Varmak” metniyle yeni-medyanın olanaklarıyla sanat üreten kolektiflerin, sanatçıların, düzenledikleri etkinler dahilinde bir şeceresini çıkarıyor. Pelin Tan, özellikle 2000’lerde karşımıza çıkan, Türkiye’deki sanatçı inisiyatiflerini, bağımsız sanatçı mekanlarını bir arada değerlendirdiği kısa ancak dışarıdan bir göz için oldukça bilgilendirici bir metin sunuyor. İstanbul dışındaki coğrafi bölgelerde güncel sanatın hareket noktalarına odaklanan üç metin editörler tarafından, birbirleriyle ilişkilendirilerek de okunabilecek bir dizgeyle, sıralanmış. Şener Özmen, Elmas Deniz ve Ferhat Özgür’e ait bu metinler Diyarbakır, İzmir ve Ankara’ya bakmakta. Yazarlar kendi bölgelerindeki bağımsız yapılanmaları, sanatsal hareketlenmeleri, lokalden genele hareket alanlarına ve farklı üretim stratejilerine odaklanarak kronolojik değerlendirmelere tabi tutmaktalar.

Kitap editörlerinin belirttiği şekliyle, 2000’leri anlamak için 1990’lara; 1990’ların kazısını yapmak içinse 1980’lere ve 1970 sonlarına değiniliyor. 1980’lere ilişkin en vurucu belge niteliği taşıyan metin “Türkiye’de Obje Sanatı, Kavramsal Sanat, Post-Kavramsal Sanat Eğilimleri” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Nilgün Özayten’e ait bu metin, yazarın 1992 tarihli doktora tezinden derlenmiş. Vasıf Kortun’un 1998 tarihinde Berlin’de gerçekleştirilen “İskorpit: İstanbul’dan Güncel Sanat” adlı serginin kataloğu için hazırladığı “Zayıf Kurgular Hızlandırılmış Kaderler” başlıklı metin ise editörler tarafından özellikle kitap için kullanılmak istenen bir diğer metin.

İkinci bölümde yer alan 78 sanatçıya baktığımızda ise genelde 2000’lerde üretim göstermiş sanatçıların tercih edildiğini görüyoruz. Bu bölümdeki sanatçıların seçimi (buna bu sanatçıların sayfalarının içeriğini oluşturan görsellerin seçimleri ve sıralanışları dahil) Halil Altındere’nin kişisel seçkisiyle gerçekleştirilmiş. Kitap bu haliyle uluslararası örneklerdeki özel davetli küratörlerin fikirlerinin alınmasıyla oluşturulmuş yapıdan bir bakıma uzaklaşmakta[7]. Genellikle bu tür seçkilerde sanatçı seçimleri, farklı beğeni ve vizyonlardan gelen bilirkişiler tarafından oluşturulmuş listeler ışığında belirlenmektedir. Bu kitapta ise sanatçı ve çalışmalarının yalnızca kitabın bir editörü tarafından seçilmiş olması, kitabın kendi tanıklığı ve sergilerinde yer alan sanatçılar üzerine odaklanmasına yol açıyor. Özellikle orta kuşak ve genç sanatçılara, işlerine, bu ortamı bilen bir sanat takipçisi gözüyle bakınca ortaya Halil Altındere’nin küratoryal kronolojisi çıkıyor. Ancak bu seçkinin bambaşka Türkiyeli küratöryel bir kurul dahilinde yapılması halinde bile listede yer alan sanatçıların büyük çoğunluğunun benzer sanatçılara odaklanacağı da kabul edilmesi gereken bir gerçek.

Kitap bir noktada Art-İst’in ve Halil Altındere’nin küratoryal serüveninin[8] bir kronolojinin son halkası gibi duruyor. Altındere’nin sergilerinde olduğu gibi editörlüğünü yaptığı bu kitapta da, spesifikten giderek genele yayılan, kapsayıcılığı daha geniş kitleye ulaşmayı amaç edinen bir yapı ortaya çıkıyor.

Kullanma Kılavuzu, Art-İst’in provokatif ve uç olma durumunu koruyan kimliği ile, genele, geniş kitleye hitap eden bir “kılavuz” içeriği oluşturma çabası arasında bir git gel yaşıyor. Bu durum birbirinden kopuk gözüken, kaynaşmakta zorlanan iki bölüm arasında kendisini hissettiriyor. Kılavuz’da da tıpkı Türkiye güncel sanat ortamının, kurumsal oluşumlar ve sermaye ilişkileri etrafında yaşadığı “Temsil” ve “Kimlik” kargaşasının (hızlıca açılan müzeler, geniş kapsamlı referans yayınlara, büyük kişisel sergilere yönelen kurumlar) etkileri belirmiş gibi. Kitabın ortaya çıktığı dönemdeki bu atmosfer, Türkiye Güncel Sanatının kurumsallaşması ve yönetimi üzerinde dönüşüm sinyallerinin habercisi. Değişime ihtiyaç var ve taşlar yerinden tekrar oynamaya başladı. Bu haliyle de Kullanma Kılavuzu bir geçiş döneminin eseri olduğunu sezdiriyor.

Bugünlere gelene dek yaşananlara kısaca baktığımızda:

1990’larda “Ulus Sergileri“ adı verilen sürecin yaşanması önemli bir adımdı[9]. Bu süreç değişimin başlangıcı olarak nitelendirilebilir. (Bu sergiler, Türkiyeli sanatçıların gruplar halinde çıktıkları deplasmanlar niteliğindeydi. Bu etkinliklere gösterilen şaşırtıcı ilgi, hem ülke sanatında önemli kırılmalara yol açtı, hem de uluslararası ortam içinde “bu ülkede güncel sanat var” fikrini besledi. Kitabın giriş bölümünde, bu süreçte batıdan gelen şaşırtıcı ilgiye yönelik olarak Türkiyeli sanatçılara “İstanbul Mucizesi” adlandırmasından söz edilmiş.) Sonrasında Avrupalı küratörlerin ulus sergileri ve özelikle savaş sonrası travmalarına odaklanarak Balkanlar’ı tekrar gündemlerine almaları, bu coğrafyaya odaklanan bir dizi kapsamlı sergiyi gündeme getirdi. Bu sergilerde Türkiyeli güncel sanatçıların kendilerine özel yerler bulmasıyla süreç devam etti. Bu arada Avrupa dışı bölgelerde de, Türkiyeli sanatçıların varlığı önce Sao Paolo Bienali gibi önemi sanat etkinlikleriyle başlamış oldu.

Yıl 2008 ve şimdilerde artık Türkiyeli güncel sanatın varlığı değil, bu sanatın ticari olarak pazara ne şekilde dahil edilebileceği tartışılıyor. Güncel sanat sergileyen kurumların sayısı giderek artmakta ve kimi Türkiyeli sanat kurumları uluslararası güncel sanat fuarlarında da boy göstermekte. Türkiye sanat ortamında bazı kesimler oldukça bağnaz ve kapalı tutumlarıyla hala sanatın tanımsal tartışmalarıyla meşgul olup gelinen noktayı bir tül perdeyle örtmeye çalışsalar da, yurtdışından gelen bu ilginin farkına varmış kurumsal yapılar ve bireyler güncel sanatçıları kendileriyle beraber ilginin merkezine doğru birer adım öne çıkartmaktalar. İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür başkenti seçilmesi, doğudaki sanat merkezlerinin yön değiştirmesi, Dubai’deki güncel sanat-para ilişkisindeki yeni hareketler.. Hızlıca açılan müzeler, sanatçı misafir programları artık güncel sanat adına günü kurtarmaya yönelik projeler değil. Sanatçıların devamlılığını amaçlayan 10-20 yıllık projelerin üretildiği kurumsal yapılarda ve diğer inisiyatiflerde Türkiyeli güncel sanatçılara yer bulmak artık mümkün. Bu ilgi varken, biraz kayıt dışı kalmış olan Türkiye güncel sanatının yakın geçmişini kayda dökme çabasına girmek kaçınılmazdı. Hem özel kurum ve kişiler, hem de müzeler kendi vizyonlarının ve stratejilerinin ışığında bu işe giriştiler.

İşte tam da bu zamanda, bir Türkiye Güncel Sanatı Kullanma Kılavuzu’na ihtiyacımız vardı. Öncelikle kitabı oluşturan ekibe, sonrasında da bu yayın için emeklerini karşılıksızca paylaşan yazar ve sanatçılara, güncel sanatın bu ülkedeki misyonu-vizyonu için emek veren bütün insanlara teşekkür etmek gerek. Umalım ki kitap gerekliliğini daha da yerine getirecek tartışmalara yol açsın. Böylelikle yayın konusunda bolca alternatifle karşılaşma şansını da bulabilelim.

*User’s Manual: Contemporary Art in Turkey 1986-2006, Edited by Halil Altındere-Süreyya Evren, Art-ist Prodüksiyon Tasarım Yayıncılık/İstanbul - Revolver Archiv für aktuelle Künst/Frankfurt am Main, 2007

[1] Santral İstanbul 8 Eylül 2007 tarihinde “Modern ve Ötesi” sergisiyle açıldı. Bu sergi Türkiye Sanatı’nın 1950 ila 2000 yılları arasındaki sürecini kapsamaktaydı. Serginin küratörlüğünü Fulya Erdemci, Semra Germaner, Orhan Koçak ve Zeynep Rona gerçekleştirdi. http://www.santralistanbul.com

[2] “Şimdiki Zaman Geçmiş Zaman - 20 Yılda Uluslararası İstanbul Bienali’nden İz Bırakanlar“, 06 Eylül – 02 Aralık 2007, İstanbul Modern, http://www.istanbulmodern.org

[3] Erden Kosova’ya ait bu metin, 2003 yılında Rene Block'un küratörlüğünde Kassel Fridericianum Müzesinde gerçekleşen 'In den schluchten des Balkans" adli sergi katalogundan alınmıştır.

[4] User’s Manual’in önsözünden alıntılanmıştır.

[5] Erden Kosova’nın ve Vasıf Kortun’un Gülsün Karamustafa, Bülent Şangar, Esra Ersen, Aydan Murtezaoğlu ve Serkan Özkaya gibi kimi sanatçılarla yaptıkları mülakatlar ve onların sanat üretimleri üzerine odaklanmış çeşitli metinler buna örnek verilebilir. (Vasıf Kortun’un yazıları için http://vasif-kortun-eng.blogspot.com/, Erden Kosova’nınkiler için ise http://everestmylord.blogspot.com/ adlı blog sitelerine başvurabilirsiniz.)
[6] Söz konusu metin, “Focus İstanbul“ başlıklı serginin kataloğu için yazılmış, ancak serginin oryantalist bakışta oluşuna karşı tepki olarak yazar tarafından geri çekilmiş ve başka hiçbir yerde yayımlanmamıştır.

[7] Bkz: Ice Cream: Contemporary Art in Culture, 10 Curators, 100 Contemporary Artists, 10 Source Artists (2007), Vitamin Ph: New Perspectives in Photography (2006) Phaidon yayınları tarafından çıkartılmış bazı örnekler. Buna alternatif olarak Taschen yayınlarından Art Now (2001), Art Now Vol.2 (2005) gibi seriler ve Terrail yayınlarından basılmış “Art Tomorrow” (2002) örneklere ilave edilebilir. Bu yayınlar da “Kullanma Kılavuzu” gibi herhangi bir sergiye eşlik etmeksizin hazırlanmıştır.

[8] Halil Altındere’nin küratörlüğünü yaptığı sergiler sırasıyla: “Kötüyüm ama gurur duyuyorum”(2002), “Plajın Altında Kaldırım Taşları”(2002) (Vasıf Kortun’un küratörlüğünde gerçekleşen sergide Halil Altındere co-küratördü ve bu sergideki diyarbakır menşeyli sanatsal çıkışında önemli bir rol üstlenmişti. Sergi sonrasında bu bölgeden gelen kimi sanatçılar sert ve provokatif çıkışlarıyla uluslararası sanat ortamına giriş yapmış oldular.), “Seni Öldüreceğim Çok Üzgünüm” (2003), “Free-kick” (2005) ( 9. İstanbul Bienali eş sergilerinden birisiydi) ve son olarak “Gerçekçi ol imkansızı talep et” Altındere’nin gerçekleştirdiği en kalabalık katılımlı sergiydi . Bütün bu sergiler daha çok genç sanatçıların davet edildiği sergilerdi. Giderek kadroları kalabalıklaşan, çok sesli, ilk karşılaşmada çarpmayı ve şoke etmeyi hedefleyen küratöryal çalışmalar olarak Altındere’nin kronolojisine yazıldılar.

[9] Kullanma Kılavuzu’nda yer alan Mahmut Koyuncu’ya ait metin ulus sergileri, ortaya çıkış süreci ve temsil sorununa odaklanıyor. Bkz: User’s Manual, s. 88-101


Hiç yorum yok:

Bu Blogda Ara

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası
"Maps courtesy of www.theodora.com/maps used with permission"