Borga Kantürk: USER’S MANUAL Contemporary Art in Turkey 1986-2006 başlıklı kitap, 2007 yılında 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nin açılışıyla eş zamanlı olarak çıktı. Ancak bildiğim kadarıyla bu kitap aslında oldukça uzun süreli bir projenin ürünü. Senin küratörlüğünü yaptığın geniş katılımlı sergiler, kendi vizyonun dâhilinde, özellikle genç güncel sanatçıları bir araya getirmeyi hedefledi ve/veya hedefliyor. Bu sergilere eşlik eden sergi kitapları da esasen bir tür bellek oluşturma, sergilerin ve eğilimlerin dökümünü çıkarma yöntemine başvuruyor. 2003 yılında Seni Öldüreceğim İçin Çok Üzgünüm, 2006’da Free Kick ve 2007’de gerçekleştirdiğin Gerçekçi Ol İmkânsızı Talep Et sergilerinde olduğu gibi, USER’S MANUAL Contemporary Art in Turkey 1986-2006 kitabında da, farklı kuşaktan bir dizi sanatçı, ek olarak yine farklı dil ve eğilimlere sahip bir dizi sanat yazarı ve küratörle bir araya getiriliyor. Öncelikli olarak şunu sormak istiyorum. Bu türde bir yayını çıkarma isteği ne zaman başladı?
Halil Altındere: Profesyonel anlamda güncel sanat içerisinde yer alan bir sanatçı olmakla birlikte, son on yıldır sanat yayıncılığı ve küratörlük gibi, birbirlerini besleyen/etkileyen bu iki alanda bir dizi çalışma yürüttüm. Küratörlük söz konusu olduğunda, ilk söyleyebileceğim şey şu olacak; ben 2000 sonrasında üretmeye başlayan veyahut bu tarihten sonra su yüzüne çıkan bir sanatçı kuşağıyla çalıştım. Bu sanatçılar 30-35 kişilik kalabalık gruplar halinde, adı geçen sergilerde bir araya geldi/getirildi. Ve yine son yıldır, Türkiye’de özellikle 90 sonrası güncel sanat üretimin uluslararası dolaşımına tanıklık ettik. Dolaşımın lokalden, uluslararası alana çıkışı, müteakiben 90 sonrasını tarihleştirecek ciddi bir projeyi de beraberinde getirdi. Daha açık söylemek gerekirse, bu bir gereksinimdi ve o tarihe kadar maalesef böyle tarihsel bir dökümden söz etmek mümkün değildi. Kapsamlı ve mümkünse bütüncül bir çalışma yapmak istiyorduk. Sıkıntı buydu en azından. Bu tarihlerde, dünyanın farklı yerlerinden, özellikle İstanbul menşeli Türkiyeli güncel sanatçılara aşırı bir ilgi başladı. Hatta o yıllarda bir “İstanbul Mucizesi”nden bile söz edildi. Ancak dediğim gibi, mucizeyi tarihselleştirecek adım şu veya bu sebepten ötürü henüz atılmış değildi. Var olanlar veyahut var olmaya çabalayanlar elbette ki yok değildi, ancak bu girişimlerin büyük bir bölümü, sanal ortamla sınırlıydı; yani e-dergiler, ardından bloglar ve bireysel çabalarla yürütülen, kimi yarım kalmış, kimi henüz proje halindeyken göçmüş pratikler vs. Art-ist Güncel Sanat Dergisi, çatlağı dolduran ilk ciddi atılım oldu kanımca. Ona hayat veren ekip üyelerinden hiç biri sanat tarihçisi olmamakla birlikte, bir şekilde pratik içerisinde uzmanlaşarak, güncel sanatı derlemek-toparlamak ve dahi tasnif etmek için uğraşıp durdu. Dolayısıyla, USER’S MANUAL üzerinde düşünürken, hem Türkiye’deki okur-izleyici kitlesi hem de yurtdışından Türkiye’yi takip eden ilgililer için bir başvuru kaynağı olacak, kelimenin en geniş anlamıyla bir “kaynak-kitap” istiyorduk. Bunu, bir “ödev” bilinciyle hazırladığımızı söylemek isterim. Kuşkusuz, Art-ist Güncel Sanat Dergisi’nin yayın perspektifi ile karşılaştırıldığında USER’S MANUAL, biraz daha durgun hatta “uysal” görünecektir. Yine de, kitabın genç kuşak güncel sanatçılara, projelerine ayırdığı sayfalar yabana atılmamalı. Tarih, işte tam da o sayfalarda nefes alıyor. Bu tarz bir pratiği Türkiye’nin belli başlı yayınevleri, enstitüler, kurumlar üstlenmeyince, biz üstlendik. Mali zorluklara ise hiç girmek istemiyorum...
Borga Kantürk: Peki hazırlık süreci? Nasıl gelişti?
Halil Altındere: Aslında kitabın 3-4 yıla yayılmış bir hazırlık aşaması var. Planlı-programlı ve hep olduğu gibi dakiktik. İlk aşama, bir yuvarlak masa şeklinde olacaktı. Oldu da nitekim. Türkiye güncel sanatının başlıca tanıkları, dönemin yazarları ve küratörlerin yer aldığı bir ekip, Platform Güncel Sanat Merkezi’nde bir araya gelerek, Erden Kosova’nın moderatörlüğünde hem projeyi konuştular hem de bu vesileyle ilgili oldukları tarihleri. Konuşmalar kayda alınacak, yazıya dökülecek, ikinci, belki üçüncü okumalardan sonra, ana metin çıkacaktı. Bu süreç maalesef, ilgili kişilerle bire bir görüşmelere rağmen, işlemedi. Biz de editörler olarak formatı değiştirdik. Bu durum, iki yıllık bir gecikmeye sebebiyet verdi. 90’lara yoğunlaşalım derken, kendimizi 80’leri tartışırken bulduk. Esasen bu tartışmalar, kitabın tarihsel-sınırlarıyla ilgiliydi. Henüz adını dahi koymadığımız kitap, hangi tarihlere bakacak, nereden başlayacak, mesele buydu. Öncü Türk Sanatı, 70’ler, Yeni Eğilimler, Türkiye’deki ilk kavramsal oluşumlar, 70’lerden Altan Gürman’a değin uzanan çizgi; tüm bunlar ayrı birer yayın konusu olarak karşımızda duruyorlardı. Elbette, kitapta bu önemli süreçlere de yer verilecekti. Biz, 80 sonlarından başlayıp, 90’lı yılları temel alarak, 2000’lere bakan bir kitap hazırladık. Kitap, şu son yirmi yıllık pratiği esas aldı: 1986-2006 tarihselleştirmesi böylece ortaya çıktı. Bize göre çıkış veyahut hareket noktası, kitabın ithaf edildiği sanatçılardan biri olan (diğeri Altan Gürman’dır) Sarkis’in Maçka Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdiği “Çaylak Sokak” sergisiydi. Şifre, Çaylak Sokak’tı...
Borga Kantürk: Art-ist’i uzun yıllardır tanıyoruz. Genel bir yayın politikası var. Daha eklektik giden, editörü sayıdan sayıya değişen, sanatın sosyolojisini, politik yönünü, direnme odaklarını konu eden/tartışan bir dergi. USER’S MANUAL’de bu kalıp, -belki ilk bölümde- farklı kuşak yazarlardan alınan bir Türkiye güncel sanatı değerlendirmesinde göze çarpıyor. İkinci bölüm ise tam olarak bir Art Now kitabı gibi, daha çok belirli bir dizgede seçilmiş 80’e yakın sanatçıya yer veriyor. Her sanatçı için 4 sayfa ayrılmış, işlerin imajları ile birlikte künyeleri var, yani CV ve sanatçı üzerine bir okuma yok. Bu iki bölüm arasındaki fark bariz bir şekilde görülüyor. Sen ne dersin? Bir de hedef kitlesi özellikle yabancı koleksiyonerler, eleştirmenler içinmiş gibi. İkinci bölüm söz konusu olduğunda bu yön ağır basıyor. “Yeni Başlayanlar İçin Türkiye Güncel Sanatı” gibi bir etki var kitapta. Ancak ilk bölüm daha dağınık, çok sesli, birbirinden farklı metinlerle Art-ist’in geleneksel yayın politikasına yakınlaşıyor. Arada ki geçişi nasıl değerlendiriyorsun?
Halil Altındere: Aslında tam olarak yaptığımız bir tür tarih-bellek kazısı. Açıkçası bu bizim doğrudan işimiz değil. Daha önce söylediğim gibi enstitülerin, yayınevlerin işi. O çevrelerde bu yönde bir girişim yıllar yılı başlamayınca, projeyi küçük-ölçekli ve kâr amacı gütmeyen bir yayınevi olarak biz üstlendik. Art-ist Güncel Sanat Dergisi’nin yayına başladığı dönemde bizler zaten uluslararası sanat ortamı ile ilgiliydik. Dinamik bir network vardı ve bu iyi değerlendirildi. Sadece Türkiye sanat ortamı için bir yayın çıkarma amacımız hiç olmadı. Art-ist, evet, Türkiye’de çıkıyordu, Türkiye’den kimi yazarlar, sanatçılar da yer alıyordu. Ancak, konuk editörlere, genç yazarlara ve dışarıdan röportajlara da büyük oranda yer veriyorduk. Bugün dönüp geriye baktığımızda, aslında sadece belirli bir kitle tarafından tüketildiğimizi fark ettik. Genel olarak baktığımızda, Türkiye’deki sanat tartışmalarından uzak olduğumuz açık, okur-kitlesi de bu anlamda farklı bir noktadan bakıyor. Dikkat ettiysen, derginin son üç sayısı salt Türkçe basıldı. Neden? Bu durup dururken olmadı. Art-ist ulus-aşırılığı aşırılaştırmış bir tempoda götürüyordu, bunu gördük. Bakışın yönü, içeriden ve içeriye doğru kayarken, Türkiye’de hâlâ ve ne yazık ki sürmekte olan küratörlük meselesi, sanatın genel geçer sorunları, tumturaklı tartışma mevzuları ve diğer mevziler ve mevzilenmelere el attık. Çünkü bir yerden sonra insanları ulaşılmaz noktalara yerleştiriyorsunuz, elit tutumu bükeyim derken, elitist olup çıkıyorsunuz. Okurun dergiyle bağı kopmuştu, ne bir eleştiri mektubu ne de bilgilenme isteği alıyorduk. Ne olumlu ne de olumsuz yönde kritik veyahut öneri gelmiyordu. Bunun dışında, rekabet yaratacak bir yayıncı kuruluş da yoktu. Bu bakımdan, pek çok şeyi üstlenmek ve kendi kaderimizi çizmek durumunda kaldık. Bunun elbette ki faydaları da oldu. Bu yıl, Art-ist Güncel Sanat Dergisi ve yine Art-ist bünyesinde yer alan Kültür Dergisi Siyahî, Documenta’ya konuk edildi. Yine, bu süreçlerle bağlantılı olarak, Art-ist yazarları “yazar” burslarıyla yurtdışından önemli davetler aldı; Vahit Tuna’nın sempozyumu, Süreyyya Evren ve Sezgin Boynik’in HIAP bursları, Hüseyin Bahri Alptekin’in dergi bağlantılı Endonezya gezisi vs. Fakat burada da bir başka problem boy gösteriyordu: Kapalılık, kapalı-söylem ve bunun ileride yaratacağı handikaplar; diyalogun önünü kesebilecek ciddi bir risk doğmuştu. Bu sebeplerden ötürü (riski kırmak, perspektifi genişletmek, bakışı o sabit açıdan kurtarmak maksadıyla), son sayılarda genç yazarlara inatla yer verdik. USER’S MANUAL, evet, deneysellik üzerinden geliştirilmedi, nedenlerine gelince; pek çok ülkede çıkan Art Now, New British, New German Contemporary Art tarzı kitapların belli bir formatı var. Senin işaretlediğin, Erden Kosova’nın da söz ettiği yapı, bir kitap formatında ve büsbütün ayrı yapılmış olsaydı veyahut kitabın bütününe yayılan bir biçimde genişletilseydi, kısacası Art-ist’teki strateji burada işlemiş olsaydı, yine elitist ve hatta konformist olmakla suçlanacaktık. Harmanladık desem, daha doğru olacak. On beş milyona sahip bir kentte Bienal’in ve mega-sergilerin izleyici sayısı hâlâ istenilen düzeyin çok altında, 10. yılında Art-ist bile 1000 adet basıp, 700’ü ancak satabiliyor. Bu ciddi bir sorun. USERS’S MANUAL’in farklı alanlara, farklı ilgi ve görgü kanallarına ulaşması gerekiyor. Biz genç-yaşlı kuşaklardan insanlarla çalıştık. Davetli metinler aldık. Geçiş böyle sağlandı diyebilirim.
Borga Kantürk: Kitabın çıkış tarihine bakınca, aynı dönemlerde Uluslararası İstanbul Bienali’ne eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri/hazırladıkları institutional sergi, sergi kitapları, büyük parti ve açılışlarla, bir Santral İstanbul ya da İstanbul Modern Müzesi, Türkiye güncel sanatına bakan yayınlara yer veriyor. Modern ve Ötesi sergisi, ondan önce İstanbul Bianelleri’nin tarihine uzanan bir diğer sergi; bunlar hep bir koleksiyon göstermek, bununla birlikte uluslararası pazara ve yerel izleyiciye bir beginner kitap bırakmak için kurgulanmış gibi... Peki ya USER’S MANUAL? Bu çakışma rastlantısal mı?
Halil Altındere: USER’S MANUAL diğerleriyle karşılaştırılmaz. Bir kere bu içeriksel olarak mümkün değil. Kitapta dört farklı kuşaktan sanatçı var. Bu ölçekte bir bakışı, sözünü ettiğin yayınlarda bulamazsın. Pek tabii, USER’S MANUAL son derece geniş katılımlı bir sergi olarak da okunabilir, ancak bir sergi kitabı değil. İçerik seçimi ve yapısındaki fark, editörün aynı zamanda bir sanat üreticisi olmasından küratoryal bir kimliğe bürünmesinden kaynaklanıyor.
Borga Kantürk: Süreyyya Evren’le USER’S MANUAL’in editörlüğünü üstlendin. Şimdi şunu sormak istiyorum; Süreyyya’nın varlığı metinsel, senin ise görsel olan’da mı öne çıkıyor? Böyle bir ayrıma mı gidildi?
Halil Altındere: Kitap aslında 3 bölümden oluşuyor. 3. Bölüm kısa olduğu için pek ön plana çıkmadı. Süreyyya Evren ilk bölümdeki 15 yazardan gelen ve içerikleri, ilgi odakları, sorunsallaştırmaları birbirinden farklı metinleri doğru işleyecek bir dizge içerisine oturmak için yoğun çaba harcadı. 2. Bölüm’de ise dört kuşaktan 77 sanatçı var. Eleştiriler genelde 2. Bölüm’deki sanatçı seçimlerine ve bunların kendilerince doğru ve yanlış oluşuna odaklanıyor.
Borga Kantürk: İlk başlarda “Yuvarlak Masa” fikrinden yola çıkmıştın, sonrasında kitap, bu farklı kuşaktan yazarların kaleme aldığı metinler bütününe dönüştü, belki zorunluluktan bir dönüş. Kitaba baktığımızda kimi yazılar mesela eski tarihlerde yazılmış, kitapla birlikte tekrar gündeme getiriliyor, kimileri ise bu kitap için özel olarak yazılmış, yeni, hatta oldukça genç yazarlar tarafından oluşturulmuş metinler de var.
Halil Altındere: Evet, aslında bir-iki yazı hariç, çoğu özel olarak bu kitap için yazıldı. Metinlerin büyük bir bölümü de genç sanatçı-yazarlardan geldi.
Borga Kantürk: Genellikle 70-80 doğumlu bir kuşağın metinleri göze çarpıyor...
Halil Altındere: Nilgün Özayten’in metni var; 60’lar ve 70’ler Türkiye sanatına bakan. Türkiye’de bu alanda yapılmış önemli tezlerden biri olduğu için, Özayten’in “Türkiye’de Obje Sanatı, Kavramsal Sanat, Post Kavramsal Sanat Eğilimleri” başlıklı çalışmasından uzunca bir bölüm aldık. Beral Madra bu kitapta sözü edilen 1986-2006 arası dönemin önemli tanıklarından biriydi ve kitapta yer alması da bir kadar gerekliydi. Madra, oldukça kapsamlı bir metin yazdı. Vasıf Kortun, Türkiye’de güncel sanat üretiminde dört kuşağın bir araya getirildiği ilk sergi olan (René Block ve Fulya Erdemci’nin gerçekleştirdikleri) İskorpit sergisinin katalog metnini kaleme almıştı. Kendisinden bu okumayı rica ettik. İskorpit öncesinde farklı kuşakların biraradalığı söz konusu edilmemişti. Kortun’un metni, kitabın temelindeki kuşaklararası dizge için de iyi bir modeldi. Erden Kosova, evet, kısa bir metin verdi, ancak; bizim kuşağın, görüş ve değerlendirmelerine en yakın durduğumuz yazarlarından biriydi Erden, daha da önemlisi, tanıklarından biriydi bu sürecin. Yine, genç yazarlarımızdan Şener Özmen 90’ların güncel sanat pratikleriyle bağlantılı olarak, kendisinden talep ettiğimiz “bölgesel” dökümleri enerjik diliyle metinleştirdi. Özmen’in metni her ne kadar Diyarbakır üzerinden konuşsa da, asıl vurgu 90’lı yıllaradır. Bu isimler dışında, güncel sanatı farklı perspektiflerden değerlendiren başka isimler de oldu: Ali Akay, Evrim Altuğ, Fulya Erdemci, Marcus Graf, Mahmut Koyuncu, Ferhat özgür, Ayşegül Sönmez, Başak Şenova, Pelin Tan... Kuşkusuz, USER’S MANUAL bir sanat tarihi kitabı değil. Sanatın, belirli ve önemli bir bölümüne ışık tutmayı amaçlıyor. Kuşkusuz, hem metinsel planda hem de görsel planda kitabın bir dizi eksiği var kitabın. Sanatçı ve metin seçimleri biraz editörlerin inisiyatifinde gelişiyor. Biz çok sesli bir yapıyı tercih ettik. Normalde yan yana gelmeyecek yazar ve sanatçıları tek bir kaynakta bir araya getirmeye çalıştık. Bu açıdan da belirli bir müze, sanat kurumunun gerçekleştirdiği, kendi belleğine, içeriğine yönelik bir yayın değil, daha demokratik bir yayın önerisi yaptık.
Borga Kantürk: Art Now gibi kitapları düşündüğünde, Vol 1 ve belki daha sonra Vol 2 gibi, farklı edisyonlar, genişletilmiş versiyonlar çıkmakta. Sanatçılar değişiyor, bellek ileriye doğru genişletilirken, geçmişten bazı sanatçılar çıkarılabiliyor. Ancak bunun yanında kitapta, belirli küratörler, yazarların bu sanatçılar hakkında yazdıkları -kısa da olsa- tanıtıcı, bilgilendirici öneri, bazen de sanatçıların kendi metinlerine yer veriliyor. USER’S MANUAL için benim takıldığım nokta “2. Bölüm” olarak söz ettiğin kısımda sanatçı okumalarının olmayışı. Seninle daha önceleri konuştuğumuz şey, takip ettiğim kadarıyla da “2-3 yıl önce kitaptaki bu bölümlerde sanatçılar hakkında -kısa da olsa- metinler yer alacağı yönündeydi. Sonrasında ise kitap sadece sanatçı görselleri ve iş künyeleriyle, metinler olmadan çıktı. Bu metinler o sanatçılara yakın seyreden küratör ve eleştirmenlerin okumalarından oluşacaktı, kimileri için de sanatçılardan metinler istenecekti” diye biliyorum.
Halil Altındere: Art Now olsun, Cream olsun birer model aslında. Bu bildik modelde sanatçıya 4 sayfa ayrılmışsa, bir sayfada sanatçıyı tarifleyen bir metin vardır. Açıkçası biz bu klişeyi birebir uygulayalım istemedik. Kitabın ilk formatında elbette ki böyle bir model söz konusu edilmişti. Bu bölümlerde sanatçıları yazacak sekiz yazar vardı. 80’e yakın sanatçı bulunuyordu. Bu sayı yazarlara bölüştürülmeye çalışıldığında, ortaya ilginç bir tablo çıktı; çoğu yazar –haliyle– kendine yakın bulunduğu ve iyi tanıdığı sanatçılara yöneldi. Hatta bazen aynı sanatçıları yazmak istedikleri bile oldu. Durum böyle olunca birkaç sanatçı dışında, katılımcı küratör ve yazarlardan verimli bir yazı alamayacağımızı gördük. Daha da ilginci, kimi sanatçılar açıkta bile kalmıştı! Bu adil bir durum değildi. Demokratik olması için gayret ettiğimiz bir kitap için, bu tuhaf bir sonuçtu. Gayet açıktı ki kimi metinler övgü yazılarına, kimileri ise siparişle yazılmış mesafeli metinlere dönüşecekti. Biz de tabii bu yoldan vazgeçmek zorunda kaldık. Benim bir editör olarak düşüncem veyahut “kaygım” diyeyim, sanatçıyı bir tek okumaya hapsetmemenin yanlış olacağı yönündeydi. Kitabın içeriğini de doğrudan etkileyen şey, Türkiye güncel sanat ortamına baktığınızda da, senin de fark edeceğin üzere sanatçı çok, ancak bu alanın eleştirmeni, yazarı az, bizi tercih yapmaya iten nedenler bunlardı işte.
Borga Kantürk: Bunun USER’S MANUAL de neden olmadığını sorgulamıyorum aslında. Türkiye güncel sanat ortamına baktığımda, sanatçı okumalarının ciddi anlamda azlığı ilk dikkat çeken şeylerden biri. Genelde yazıların, coğrafik, kültürel, sosyolojik farklılıklar ve siyasi duruşlar üzerinden genele bakan, ortamı tarif etmeye çalışan yazılar olmasıyla da ilgili bu… Bu genel bakış üzerinden sanatçıya odaklanan, yaptıklarının içine giren çalışmalar oldukça sınırlı. Belki bu türde bir çalışmaya sanatçıyla birebir yapılmış röportajlarla sağlanabilir ve bu vesileyle o sanatçının vizyonu açığa çıkabilir; nereye ve nereden baktığı anlaşılabilir. Yerleştirildiği, konumlandırıldığı yer ile ne kadar örtüşüyor, bunu biraz daha açığa çıkarmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bölgesel okuma, tarihsel okuma yapılıyor, ama belirli bazı sanatçılar dışında okuma yapılmamış. Kastettiğim şey buydu.
Halil Altındere: Evet, dediğin gibi belli sanatçılar üzerine yapılmış okumalar var. Şimdi şöyle de bir şey var açıkçası. Sanatçılar da kendileri üzerine metin üretme, yazı yazma eğilimi göstermiyorlar. Hal böyleyken, bunu zorlamanın anlamı yok. Olsa bile, ne tür metinler çıkacağını kestirmek çok zor olmasa gerek. Sözgelimi bu yöntemi “Gerçekçi Ol, İmkânsızı Talep Et” sergisinin katalogu için, katalogun eş-editörü Şener Özmen’le iyiden iyiye düşündük. Sonuç olarak sanatçıların kendi üretimleri veyahut sanatsal anlayışları üzerine kaleme aldıkları bir dizi “girift” yazı geldi. Kimileri şiirsel, kimileri içsel dökümler, kimileri akademik, son derece kişisel ve içine nüfuz edilemeyecek denli kapalı-metinler. Dolayısıyla bu aşamada sanatçı metinlerini kullanmamayı yeğledik.
Borga Kantürk: Bu açıkçası salt USER’S MANUAL de değil, genelde açığa çıkan bir sorun. Sen de konuşmamızın başında belirtmiştin aslında. Art-ist’in yayıncılık ilkesine uyan şey, biraz daha genç kuşaktan daha genele değil de, birkaç sanatçıya hatta tek bir sanatçıya odaklanan, spesifik kitaplar, bu tür okumaları güçlendirebilir sanırım. Sözgelimi René Block’un yaptığı kitap-sergi dizisi var. Sizin kuşağa ilişkin sanatçı sergileri yapıyor, bunlara da eşlik eden oldukça iyi hazırlanmış sanatçı monografileri var.
Halil Altındere: Evet, o proje sanatçı-merkezli. Yazarları da salt o sanatçı üzerinden metinler oluşturuyorlar. Yani orada süreç böyle işliyor. Ama dediğim gibi USER’S MANUAL’deki metinleri seçerken, bunu gözettik, sanatçıları okuması olmamasını özellikle istedik. Bazı isimler, yine bazı metinlerde referans olarak geçiyor, ancak sanatçıya özel metin yok. Buradaki asıl mesele, dönemle ilgili tanıklık ve o dönemin aktörlerinden bir seçki sunmak. Aslında birçok insanın kitapta fark etmediği bir bölüm var: “Top 20” listesi. Bu elbette editörün seçimi, kısa olmasına rağmen, kitap içinde önemli bir öneri, tartışma konusu olarak yer almakta. Bu bölümde bahse konu olan dönemlerde gerçekleştirilmiş 20 sergi sıralanıyor. Bir liste olmanın ötesinde, geçmişe bakışı ideolojik olarak da saptayan bir dizin aslında.
Borga Kantürk: Peki bu yayına referans olacak bir kitap ismi verebilir misin?
Halil Altındere: Şimdi Türkçe basılan ve Türkiye güncel sanat pratiklerinin tarihine odaklanan kitap sayısı oldukça az, USER’S MANUAL dışında kapsamlı bir yayın ise, hiç yok. Biz editöryal kısımda da bahsettik. Vasıf Kortun ve Erden Kosova’nın ortak çalışmaları “Ofsayt ama Gol” var, Almanca basılmış. Daha çok bireysel tanıklıklar üzerinden oluşan bir kitap. USER’S MANUAL her ne kadar iki editörün kotardığı bir kitap olarak gözükse de, 15 yazarın metinleri ile sağlamlaştırılmış daha açık uçlu, farklı kanallardan görüşlerin birlikteliğinden oluşuyor. Bunun dışında, Haldun Dostoğlu’nun “Müze-Kitap” projesi vardı. Heyecan verici bir projeydi. Sonuç olarak o kitap ta bir galeri direktörünün belleğinden çıktı. Müze-Kitap, 1950-2000 arası periyodu gündeme getirmişti mesela. Santral İstanbul’un yaptığı açılış sergisinde de benzer bir tarih çizgisi vardı, ama onlar da konuk sanat tarihçileriyle işe başladılar. Dolayısıyla daha kurumsal yayınlar bunlar, USER’S MANUAL’den bu bakımdan farklılar. Daha gerilerden ise, Kamil Şenol’un “http://www.nihayeticimdesi.com/” adlı güncel sanat e-dergisini örnek verebilirim. Yine aynı minvalde Vasıf Kortun’un RG (Resmi Görüş) dergisini, ki bu süreli bir yayın olarak 4 sayı çıktı, daha sonra blog’a dönüştü. Yakın dönemlerden ise, Şener Özmen’in Diyarbakır’daki Lîs Yayınları’ndan çıkan “Travma ve Islahat” kitabını. Şener Özmen’in, 90’lı yıllar güncel sanat pratiklerini, kendi sözleriyle “aşırı-yoruma” tabi tuttuğu kitabı. Buna, Süreyyya Evren’in BirGün gazetesindeki “sanat-siyaset” yazılarını belli bir bağlamda bir araya getirdiği “Aranan Kitabı”nı da ekleyelim. Bu son kitap da Art-ist Yayıncılık’tan çıktı. Ancak, elbette saydıklarımın tümü, USER’S MANUAL’den çok farklı sorunsallaştırmalara bağlı olarak piyasaya çıktılar.
Borga Kantürk: Vasıf Kortun’un da sözünü ettiği bir şey vardı. Müzenin yayın çıkarması, araştırma yapması, Kortun bu konudaki eksikliğe işaret ediyordu konuşmasında. Tamam, sergi bir faaliyet alanıdır, ancak yayıncılık da önemli bir şeydir. Müzeden bekleneni bu noktada siz yapıyorsunuz gibi. Sizin yayınınız elbette ki “daha bağımsız” görünüyor. Müzeler genelde kendi koleksiyonuna odaklanıyor, veya eleştiriyi, çoğu zaman yaptığı serginin pozitif yönlerine odaklıyor. Siz burada müzeden rol mü çalıyorsunuz?
Halil Altındere: Müzelerin bu türden önemli yayınlar çıkarabilmesi için uyumlu ve güçlü ekiplerinin olması gerekiyor. Sermaye sahibiler. Yani bunu yapabilecek güçteler. USER’S MANUAL’in farklı bir iddiası var. Bu kitap dâhilinde birçok kurumun yan yana getiremeyeceği yazar, sanatçı ve küratörü bir araya getirmiş olması. Kanımca kitabın asıl başarısı da burada. Bu yayın eğer herhangi bir müzeden çıkmış olsaydı, bu denli çok-sesli olmazdı sanırım. Şunu da söylemek isterim, kitapta yer almasını istediğim üç isim daha vardı. Maalesef USER’S MANUAL bu isimler olmadan çıktı, çıkar çıkmaz da ilk aradığım isimler oldu bunlar: Ayşe Erkem, Kutluğ Ataman ve Hüseyin B. Alptekin’den söz ediyorum. 2004’te yaptığımız Yuvarlak Masa Toplantısı’nda sanatçı listesi hemen hemen aynıydı. Kitap, iki yıl gecikince, editörler sanatçı kadrosu daha genç bir liste üzerinde çalıştı. Eski katılımcı listesinden birilerini eksiltmeyi düşünmedik. Kutluğ Ataman ve Ayşe Erkmen’le, yoğun sergi programları nedeniyle yüz yüze görüşme fırsatımız olmadı. Ayşe Erkmen, yoğunluğundan ötürü, projede yer alamayacağını belirtti. Ataman’ın yoğunluğunu ise, bize sekreteri tarafından iletildi. Hüseyin B. Alptekin’le iki görüşme yaptım bu sırada. Önce kabul ettiğini söyledi. Görsellerini hazırladık, sonra katılamayacağını söyledi. Evet, bu üç önemli ismin yer almaması büyük bir açık oldu bizim için.
Borga Kantürk: USER’S MANUAL’a küratoryal bir kitap, bir sergiymişçesine baktığını konuştuktan sonra öğrendim. Bunu açımlayabilir misin?
Halil Altındere: Öylede bakılabilir dedim konuşmalarımızın başında. . Ancak dikkat edersen, benim sergilerimde sürekli olarak genç kuşaktan sanatçılar yer alıyor. Bu kitapta ise 4 kuşaktan sanatçı var. Arşivlerden çıkarılmış sanatçılar ve dokümanlar da var.
Borga Kantürk: Kitapta bu biraz zor seziliyor gibi geldi bana. Elime ilk aldığımda, sözünü ettiğin yapıyı pek hissedemedim. Daha çok senin yönlendirmenle, bu yönde fikir üretebildim. Bu kitap-sergi konseptini biraz daha net görmek isterdim açıkçası. İskorpit sergisinden inatla bahsettin, USER’S MANUAL İskorpit sergisiyle kurulan bir bağın ürünü mü?
Halil Altındere: O sergi Berlin’de açıldı. 1998’de ve belleğim beni yanıltmıyorsa 14 sanatçıyla. Farklı yaşlardan, bir dizi sanatçı vardı İskorpit ya da alt başlığıyla İstanbul’dan Güncel Sanat sergisinde. Adeta bir “Milli Takım” kadrosu. Bu sergide Serkan Özkaya ile Sarkis veya 74 doğumlu bir sanatçıyla 38 doğumlu bir sanatçının bir araya gelmesi, o dönemlerde pek mümkün görünmüyordu. Daha çok orta ve yaşlı kuşağın kendi tematik grup sergileri vardı. USER’S MANUAL kitabında da bu çok-seslilik, kuşaklararasılık var, ancak İskorpit, daha az sayıda sanatçıya odaklanmıştı.
Borga Kantürk: Pekâlâ, tekrar şu “iki editörlülük” meselesine dönelim. Süreyyya ile paylaşımınız nasıl oldu? Uyumlu bir sonuç çıktığını düşünüyor musun?
Halil Altındere: Kitabı yapmaya karar verdiğimde, oldukça kapsamlı bir şeyle karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Bu türde yayınlar normalde daha kalabalık bir ekip çalışması gerektirir, ancak bu maalesef art-ist dergisinde bile, çekirdek kadro birkaç kişiden oluşuyor. Bu yükü yine belirli isimler omuzluyor. Süreyyya Evren de, işte o birkaç kişiden biri. Güncel sanata hem içeriden, hem dışarıdan bakışın aslında ender örneklerinden biriydi Süreyyya. Süreyyya’nın editörlüğü yazar kimliğini öne çıkarırken, benim ise döneme tanıklık eden, etkinlikler ve belgeler üzerinden, bu sürecin içinden birinin bakış açısını yansıtıyordu. Her iki sürekli bir paslaşma halindeydi zaten. Zaten yıllardır birlikte çalıştığımız için, açıkçası uyum problemi yaşamdık.
Borga Kantürk: Bu kitabın, ilgilendiği, başlık açtığı çeşitli konular var; Top 20 listesi gibi… Liste üzerinde, kitabı gündeme getirecek şekilde tartışmalar yapıldı mı? Kitaba yönelik eleştirinin zayıf kaldığını söyledin. Bu eleştirinin açığa çıkması için ne yapılabilir?
Halil Altındere: Eleştiri konusunda genelde yazı ve özellikle sanatçı seçimine yönelik eleştirilerle karşılaştık. Bu kitap belirli bir süreçte hazırlandı ve sanatçıların o zamana kadarki durumlarına, üretimlerine, olaylarında o süreçlerdeki gidişatına odaklandı. Hiç şüphesiz kimi sanatçıların bu yayındaki varlıkları ileride de, şimdi olduğu gibi sorun edilecek, veyahut başka sanatçıların da kitapta neden yer almadıkları tartışılacak. Kitabın 2. baskısı yapılırsa, bir dizi yeni giriş de olabilir; sanatçılar, sergiler, olaylar artabilir, kimileri çıkartılabilir.
Borga Kantürk: Yurtdışı pazarına ulaşmak için de Almanya’nın önemli sanat yayınları dağıtımcısı REVOLVER ile anlaştınız. Yurtdışı izleyicisinden gelen tepkiler ne durumda?
Halil Altındere: Dergilerimizde kısa süreli cevap alabiliyoruz, ancak USER’S MANUAL süreli değil ve “büyük” bir kitap. O yüzden bize dönüşü, uluslararası platformda kitlesini oluşturması biraz zaman alacak. Revolver ile çalışma nedenimiz çok basit bir ilkeyi takip etti, yoğun bir emek ve zaman harcanan bir kitabın, dış pazarda da yayılmasını profesyonelce sağlamak. Bu sebeple Revolver ile eş yayınevi olmak üzere anlaşma yaptık. Yayına hazırlayan art-ist, uluslararası resmi dağıtımcımız ise Revolver olarak kitaba geçti. Bu kurum Almanya’da Frankfurt’ta bulunmasına rağmen, pek çok uluslararası sanat etkinliğine katılan, faal bir yayınevi. Bir tür vitrin sağlıyorlar açıkçası bizim için. Revolver’in Amerika’da, İngiltere’de Uzakdoğu’da partnerleri var. Oldukça iyi çalışıyorlar. Kitaba da zaman içinde uluslararası alanda daha çok talebin olacağına inanıyoruz. USER’S MANUAL Eylül sonu, Ekim başı gibi çıktı ve kitaba Türkiye bazında oldukça talep var.
Halil Altındere: Profesyonel anlamda güncel sanat içerisinde yer alan bir sanatçı olmakla birlikte, son on yıldır sanat yayıncılığı ve küratörlük gibi, birbirlerini besleyen/etkileyen bu iki alanda bir dizi çalışma yürüttüm. Küratörlük söz konusu olduğunda, ilk söyleyebileceğim şey şu olacak; ben 2000 sonrasında üretmeye başlayan veyahut bu tarihten sonra su yüzüne çıkan bir sanatçı kuşağıyla çalıştım. Bu sanatçılar 30-35 kişilik kalabalık gruplar halinde, adı geçen sergilerde bir araya geldi/getirildi. Ve yine son yıldır, Türkiye’de özellikle 90 sonrası güncel sanat üretimin uluslararası dolaşımına tanıklık ettik. Dolaşımın lokalden, uluslararası alana çıkışı, müteakiben 90 sonrasını tarihleştirecek ciddi bir projeyi de beraberinde getirdi. Daha açık söylemek gerekirse, bu bir gereksinimdi ve o tarihe kadar maalesef böyle tarihsel bir dökümden söz etmek mümkün değildi. Kapsamlı ve mümkünse bütüncül bir çalışma yapmak istiyorduk. Sıkıntı buydu en azından. Bu tarihlerde, dünyanın farklı yerlerinden, özellikle İstanbul menşeli Türkiyeli güncel sanatçılara aşırı bir ilgi başladı. Hatta o yıllarda bir “İstanbul Mucizesi”nden bile söz edildi. Ancak dediğim gibi, mucizeyi tarihselleştirecek adım şu veya bu sebepten ötürü henüz atılmış değildi. Var olanlar veyahut var olmaya çabalayanlar elbette ki yok değildi, ancak bu girişimlerin büyük bir bölümü, sanal ortamla sınırlıydı; yani e-dergiler, ardından bloglar ve bireysel çabalarla yürütülen, kimi yarım kalmış, kimi henüz proje halindeyken göçmüş pratikler vs. Art-ist Güncel Sanat Dergisi, çatlağı dolduran ilk ciddi atılım oldu kanımca. Ona hayat veren ekip üyelerinden hiç biri sanat tarihçisi olmamakla birlikte, bir şekilde pratik içerisinde uzmanlaşarak, güncel sanatı derlemek-toparlamak ve dahi tasnif etmek için uğraşıp durdu. Dolayısıyla, USER’S MANUAL üzerinde düşünürken, hem Türkiye’deki okur-izleyici kitlesi hem de yurtdışından Türkiye’yi takip eden ilgililer için bir başvuru kaynağı olacak, kelimenin en geniş anlamıyla bir “kaynak-kitap” istiyorduk. Bunu, bir “ödev” bilinciyle hazırladığımızı söylemek isterim. Kuşkusuz, Art-ist Güncel Sanat Dergisi’nin yayın perspektifi ile karşılaştırıldığında USER’S MANUAL, biraz daha durgun hatta “uysal” görünecektir. Yine de, kitabın genç kuşak güncel sanatçılara, projelerine ayırdığı sayfalar yabana atılmamalı. Tarih, işte tam da o sayfalarda nefes alıyor. Bu tarz bir pratiği Türkiye’nin belli başlı yayınevleri, enstitüler, kurumlar üstlenmeyince, biz üstlendik. Mali zorluklara ise hiç girmek istemiyorum...
Borga Kantürk: Peki hazırlık süreci? Nasıl gelişti?
Halil Altındere: Aslında kitabın 3-4 yıla yayılmış bir hazırlık aşaması var. Planlı-programlı ve hep olduğu gibi dakiktik. İlk aşama, bir yuvarlak masa şeklinde olacaktı. Oldu da nitekim. Türkiye güncel sanatının başlıca tanıkları, dönemin yazarları ve küratörlerin yer aldığı bir ekip, Platform Güncel Sanat Merkezi’nde bir araya gelerek, Erden Kosova’nın moderatörlüğünde hem projeyi konuştular hem de bu vesileyle ilgili oldukları tarihleri. Konuşmalar kayda alınacak, yazıya dökülecek, ikinci, belki üçüncü okumalardan sonra, ana metin çıkacaktı. Bu süreç maalesef, ilgili kişilerle bire bir görüşmelere rağmen, işlemedi. Biz de editörler olarak formatı değiştirdik. Bu durum, iki yıllık bir gecikmeye sebebiyet verdi. 90’lara yoğunlaşalım derken, kendimizi 80’leri tartışırken bulduk. Esasen bu tartışmalar, kitabın tarihsel-sınırlarıyla ilgiliydi. Henüz adını dahi koymadığımız kitap, hangi tarihlere bakacak, nereden başlayacak, mesele buydu. Öncü Türk Sanatı, 70’ler, Yeni Eğilimler, Türkiye’deki ilk kavramsal oluşumlar, 70’lerden Altan Gürman’a değin uzanan çizgi; tüm bunlar ayrı birer yayın konusu olarak karşımızda duruyorlardı. Elbette, kitapta bu önemli süreçlere de yer verilecekti. Biz, 80 sonlarından başlayıp, 90’lı yılları temel alarak, 2000’lere bakan bir kitap hazırladık. Kitap, şu son yirmi yıllık pratiği esas aldı: 1986-2006 tarihselleştirmesi böylece ortaya çıktı. Bize göre çıkış veyahut hareket noktası, kitabın ithaf edildiği sanatçılardan biri olan (diğeri Altan Gürman’dır) Sarkis’in Maçka Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdiği “Çaylak Sokak” sergisiydi. Şifre, Çaylak Sokak’tı...
Borga Kantürk: Art-ist’i uzun yıllardır tanıyoruz. Genel bir yayın politikası var. Daha eklektik giden, editörü sayıdan sayıya değişen, sanatın sosyolojisini, politik yönünü, direnme odaklarını konu eden/tartışan bir dergi. USER’S MANUAL’de bu kalıp, -belki ilk bölümde- farklı kuşak yazarlardan alınan bir Türkiye güncel sanatı değerlendirmesinde göze çarpıyor. İkinci bölüm ise tam olarak bir Art Now kitabı gibi, daha çok belirli bir dizgede seçilmiş 80’e yakın sanatçıya yer veriyor. Her sanatçı için 4 sayfa ayrılmış, işlerin imajları ile birlikte künyeleri var, yani CV ve sanatçı üzerine bir okuma yok. Bu iki bölüm arasındaki fark bariz bir şekilde görülüyor. Sen ne dersin? Bir de hedef kitlesi özellikle yabancı koleksiyonerler, eleştirmenler içinmiş gibi. İkinci bölüm söz konusu olduğunda bu yön ağır basıyor. “Yeni Başlayanlar İçin Türkiye Güncel Sanatı” gibi bir etki var kitapta. Ancak ilk bölüm daha dağınık, çok sesli, birbirinden farklı metinlerle Art-ist’in geleneksel yayın politikasına yakınlaşıyor. Arada ki geçişi nasıl değerlendiriyorsun?
Halil Altındere: Aslında tam olarak yaptığımız bir tür tarih-bellek kazısı. Açıkçası bu bizim doğrudan işimiz değil. Daha önce söylediğim gibi enstitülerin, yayınevlerin işi. O çevrelerde bu yönde bir girişim yıllar yılı başlamayınca, projeyi küçük-ölçekli ve kâr amacı gütmeyen bir yayınevi olarak biz üstlendik. Art-ist Güncel Sanat Dergisi’nin yayına başladığı dönemde bizler zaten uluslararası sanat ortamı ile ilgiliydik. Dinamik bir network vardı ve bu iyi değerlendirildi. Sadece Türkiye sanat ortamı için bir yayın çıkarma amacımız hiç olmadı. Art-ist, evet, Türkiye’de çıkıyordu, Türkiye’den kimi yazarlar, sanatçılar da yer alıyordu. Ancak, konuk editörlere, genç yazarlara ve dışarıdan röportajlara da büyük oranda yer veriyorduk. Bugün dönüp geriye baktığımızda, aslında sadece belirli bir kitle tarafından tüketildiğimizi fark ettik. Genel olarak baktığımızda, Türkiye’deki sanat tartışmalarından uzak olduğumuz açık, okur-kitlesi de bu anlamda farklı bir noktadan bakıyor. Dikkat ettiysen, derginin son üç sayısı salt Türkçe basıldı. Neden? Bu durup dururken olmadı. Art-ist ulus-aşırılığı aşırılaştırmış bir tempoda götürüyordu, bunu gördük. Bakışın yönü, içeriden ve içeriye doğru kayarken, Türkiye’de hâlâ ve ne yazık ki sürmekte olan küratörlük meselesi, sanatın genel geçer sorunları, tumturaklı tartışma mevzuları ve diğer mevziler ve mevzilenmelere el attık. Çünkü bir yerden sonra insanları ulaşılmaz noktalara yerleştiriyorsunuz, elit tutumu bükeyim derken, elitist olup çıkıyorsunuz. Okurun dergiyle bağı kopmuştu, ne bir eleştiri mektubu ne de bilgilenme isteği alıyorduk. Ne olumlu ne de olumsuz yönde kritik veyahut öneri gelmiyordu. Bunun dışında, rekabet yaratacak bir yayıncı kuruluş da yoktu. Bu bakımdan, pek çok şeyi üstlenmek ve kendi kaderimizi çizmek durumunda kaldık. Bunun elbette ki faydaları da oldu. Bu yıl, Art-ist Güncel Sanat Dergisi ve yine Art-ist bünyesinde yer alan Kültür Dergisi Siyahî, Documenta’ya konuk edildi. Yine, bu süreçlerle bağlantılı olarak, Art-ist yazarları “yazar” burslarıyla yurtdışından önemli davetler aldı; Vahit Tuna’nın sempozyumu, Süreyyya Evren ve Sezgin Boynik’in HIAP bursları, Hüseyin Bahri Alptekin’in dergi bağlantılı Endonezya gezisi vs. Fakat burada da bir başka problem boy gösteriyordu: Kapalılık, kapalı-söylem ve bunun ileride yaratacağı handikaplar; diyalogun önünü kesebilecek ciddi bir risk doğmuştu. Bu sebeplerden ötürü (riski kırmak, perspektifi genişletmek, bakışı o sabit açıdan kurtarmak maksadıyla), son sayılarda genç yazarlara inatla yer verdik. USER’S MANUAL, evet, deneysellik üzerinden geliştirilmedi, nedenlerine gelince; pek çok ülkede çıkan Art Now, New British, New German Contemporary Art tarzı kitapların belli bir formatı var. Senin işaretlediğin, Erden Kosova’nın da söz ettiği yapı, bir kitap formatında ve büsbütün ayrı yapılmış olsaydı veyahut kitabın bütününe yayılan bir biçimde genişletilseydi, kısacası Art-ist’teki strateji burada işlemiş olsaydı, yine elitist ve hatta konformist olmakla suçlanacaktık. Harmanladık desem, daha doğru olacak. On beş milyona sahip bir kentte Bienal’in ve mega-sergilerin izleyici sayısı hâlâ istenilen düzeyin çok altında, 10. yılında Art-ist bile 1000 adet basıp, 700’ü ancak satabiliyor. Bu ciddi bir sorun. USERS’S MANUAL’in farklı alanlara, farklı ilgi ve görgü kanallarına ulaşması gerekiyor. Biz genç-yaşlı kuşaklardan insanlarla çalıştık. Davetli metinler aldık. Geçiş böyle sağlandı diyebilirim.
Borga Kantürk: Kitabın çıkış tarihine bakınca, aynı dönemlerde Uluslararası İstanbul Bienali’ne eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri/hazırladıkları institutional sergi, sergi kitapları, büyük parti ve açılışlarla, bir Santral İstanbul ya da İstanbul Modern Müzesi, Türkiye güncel sanatına bakan yayınlara yer veriyor. Modern ve Ötesi sergisi, ondan önce İstanbul Bianelleri’nin tarihine uzanan bir diğer sergi; bunlar hep bir koleksiyon göstermek, bununla birlikte uluslararası pazara ve yerel izleyiciye bir beginner kitap bırakmak için kurgulanmış gibi... Peki ya USER’S MANUAL? Bu çakışma rastlantısal mı?
Halil Altındere: USER’S MANUAL diğerleriyle karşılaştırılmaz. Bir kere bu içeriksel olarak mümkün değil. Kitapta dört farklı kuşaktan sanatçı var. Bu ölçekte bir bakışı, sözünü ettiğin yayınlarda bulamazsın. Pek tabii, USER’S MANUAL son derece geniş katılımlı bir sergi olarak da okunabilir, ancak bir sergi kitabı değil. İçerik seçimi ve yapısındaki fark, editörün aynı zamanda bir sanat üreticisi olmasından küratoryal bir kimliğe bürünmesinden kaynaklanıyor.
Borga Kantürk: Süreyyya Evren’le USER’S MANUAL’in editörlüğünü üstlendin. Şimdi şunu sormak istiyorum; Süreyyya’nın varlığı metinsel, senin ise görsel olan’da mı öne çıkıyor? Böyle bir ayrıma mı gidildi?
Halil Altındere: Kitap aslında 3 bölümden oluşuyor. 3. Bölüm kısa olduğu için pek ön plana çıkmadı. Süreyyya Evren ilk bölümdeki 15 yazardan gelen ve içerikleri, ilgi odakları, sorunsallaştırmaları birbirinden farklı metinleri doğru işleyecek bir dizge içerisine oturmak için yoğun çaba harcadı. 2. Bölüm’de ise dört kuşaktan 77 sanatçı var. Eleştiriler genelde 2. Bölüm’deki sanatçı seçimlerine ve bunların kendilerince doğru ve yanlış oluşuna odaklanıyor.
Borga Kantürk: İlk başlarda “Yuvarlak Masa” fikrinden yola çıkmıştın, sonrasında kitap, bu farklı kuşaktan yazarların kaleme aldığı metinler bütününe dönüştü, belki zorunluluktan bir dönüş. Kitaba baktığımızda kimi yazılar mesela eski tarihlerde yazılmış, kitapla birlikte tekrar gündeme getiriliyor, kimileri ise bu kitap için özel olarak yazılmış, yeni, hatta oldukça genç yazarlar tarafından oluşturulmuş metinler de var.
Halil Altındere: Evet, aslında bir-iki yazı hariç, çoğu özel olarak bu kitap için yazıldı. Metinlerin büyük bir bölümü de genç sanatçı-yazarlardan geldi.
Borga Kantürk: Genellikle 70-80 doğumlu bir kuşağın metinleri göze çarpıyor...
Halil Altındere: Nilgün Özayten’in metni var; 60’lar ve 70’ler Türkiye sanatına bakan. Türkiye’de bu alanda yapılmış önemli tezlerden biri olduğu için, Özayten’in “Türkiye’de Obje Sanatı, Kavramsal Sanat, Post Kavramsal Sanat Eğilimleri” başlıklı çalışmasından uzunca bir bölüm aldık. Beral Madra bu kitapta sözü edilen 1986-2006 arası dönemin önemli tanıklarından biriydi ve kitapta yer alması da bir kadar gerekliydi. Madra, oldukça kapsamlı bir metin yazdı. Vasıf Kortun, Türkiye’de güncel sanat üretiminde dört kuşağın bir araya getirildiği ilk sergi olan (René Block ve Fulya Erdemci’nin gerçekleştirdikleri) İskorpit sergisinin katalog metnini kaleme almıştı. Kendisinden bu okumayı rica ettik. İskorpit öncesinde farklı kuşakların biraradalığı söz konusu edilmemişti. Kortun’un metni, kitabın temelindeki kuşaklararası dizge için de iyi bir modeldi. Erden Kosova, evet, kısa bir metin verdi, ancak; bizim kuşağın, görüş ve değerlendirmelerine en yakın durduğumuz yazarlarından biriydi Erden, daha da önemlisi, tanıklarından biriydi bu sürecin. Yine, genç yazarlarımızdan Şener Özmen 90’ların güncel sanat pratikleriyle bağlantılı olarak, kendisinden talep ettiğimiz “bölgesel” dökümleri enerjik diliyle metinleştirdi. Özmen’in metni her ne kadar Diyarbakır üzerinden konuşsa da, asıl vurgu 90’lı yıllaradır. Bu isimler dışında, güncel sanatı farklı perspektiflerden değerlendiren başka isimler de oldu: Ali Akay, Evrim Altuğ, Fulya Erdemci, Marcus Graf, Mahmut Koyuncu, Ferhat özgür, Ayşegül Sönmez, Başak Şenova, Pelin Tan... Kuşkusuz, USER’S MANUAL bir sanat tarihi kitabı değil. Sanatın, belirli ve önemli bir bölümüne ışık tutmayı amaçlıyor. Kuşkusuz, hem metinsel planda hem de görsel planda kitabın bir dizi eksiği var kitabın. Sanatçı ve metin seçimleri biraz editörlerin inisiyatifinde gelişiyor. Biz çok sesli bir yapıyı tercih ettik. Normalde yan yana gelmeyecek yazar ve sanatçıları tek bir kaynakta bir araya getirmeye çalıştık. Bu açıdan da belirli bir müze, sanat kurumunun gerçekleştirdiği, kendi belleğine, içeriğine yönelik bir yayın değil, daha demokratik bir yayın önerisi yaptık.
Borga Kantürk: Art Now gibi kitapları düşündüğünde, Vol 1 ve belki daha sonra Vol 2 gibi, farklı edisyonlar, genişletilmiş versiyonlar çıkmakta. Sanatçılar değişiyor, bellek ileriye doğru genişletilirken, geçmişten bazı sanatçılar çıkarılabiliyor. Ancak bunun yanında kitapta, belirli küratörler, yazarların bu sanatçılar hakkında yazdıkları -kısa da olsa- tanıtıcı, bilgilendirici öneri, bazen de sanatçıların kendi metinlerine yer veriliyor. USER’S MANUAL için benim takıldığım nokta “2. Bölüm” olarak söz ettiğin kısımda sanatçı okumalarının olmayışı. Seninle daha önceleri konuştuğumuz şey, takip ettiğim kadarıyla da “2-3 yıl önce kitaptaki bu bölümlerde sanatçılar hakkında -kısa da olsa- metinler yer alacağı yönündeydi. Sonrasında ise kitap sadece sanatçı görselleri ve iş künyeleriyle, metinler olmadan çıktı. Bu metinler o sanatçılara yakın seyreden küratör ve eleştirmenlerin okumalarından oluşacaktı, kimileri için de sanatçılardan metinler istenecekti” diye biliyorum.
Halil Altındere: Art Now olsun, Cream olsun birer model aslında. Bu bildik modelde sanatçıya 4 sayfa ayrılmışsa, bir sayfada sanatçıyı tarifleyen bir metin vardır. Açıkçası biz bu klişeyi birebir uygulayalım istemedik. Kitabın ilk formatında elbette ki böyle bir model söz konusu edilmişti. Bu bölümlerde sanatçıları yazacak sekiz yazar vardı. 80’e yakın sanatçı bulunuyordu. Bu sayı yazarlara bölüştürülmeye çalışıldığında, ortaya ilginç bir tablo çıktı; çoğu yazar –haliyle– kendine yakın bulunduğu ve iyi tanıdığı sanatçılara yöneldi. Hatta bazen aynı sanatçıları yazmak istedikleri bile oldu. Durum böyle olunca birkaç sanatçı dışında, katılımcı küratör ve yazarlardan verimli bir yazı alamayacağımızı gördük. Daha da ilginci, kimi sanatçılar açıkta bile kalmıştı! Bu adil bir durum değildi. Demokratik olması için gayret ettiğimiz bir kitap için, bu tuhaf bir sonuçtu. Gayet açıktı ki kimi metinler övgü yazılarına, kimileri ise siparişle yazılmış mesafeli metinlere dönüşecekti. Biz de tabii bu yoldan vazgeçmek zorunda kaldık. Benim bir editör olarak düşüncem veyahut “kaygım” diyeyim, sanatçıyı bir tek okumaya hapsetmemenin yanlış olacağı yönündeydi. Kitabın içeriğini de doğrudan etkileyen şey, Türkiye güncel sanat ortamına baktığınızda da, senin de fark edeceğin üzere sanatçı çok, ancak bu alanın eleştirmeni, yazarı az, bizi tercih yapmaya iten nedenler bunlardı işte.
Borga Kantürk: Bunun USER’S MANUAL de neden olmadığını sorgulamıyorum aslında. Türkiye güncel sanat ortamına baktığımda, sanatçı okumalarının ciddi anlamda azlığı ilk dikkat çeken şeylerden biri. Genelde yazıların, coğrafik, kültürel, sosyolojik farklılıklar ve siyasi duruşlar üzerinden genele bakan, ortamı tarif etmeye çalışan yazılar olmasıyla da ilgili bu… Bu genel bakış üzerinden sanatçıya odaklanan, yaptıklarının içine giren çalışmalar oldukça sınırlı. Belki bu türde bir çalışmaya sanatçıyla birebir yapılmış röportajlarla sağlanabilir ve bu vesileyle o sanatçının vizyonu açığa çıkabilir; nereye ve nereden baktığı anlaşılabilir. Yerleştirildiği, konumlandırıldığı yer ile ne kadar örtüşüyor, bunu biraz daha açığa çıkarmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bölgesel okuma, tarihsel okuma yapılıyor, ama belirli bazı sanatçılar dışında okuma yapılmamış. Kastettiğim şey buydu.
Halil Altındere: Evet, dediğin gibi belli sanatçılar üzerine yapılmış okumalar var. Şimdi şöyle de bir şey var açıkçası. Sanatçılar da kendileri üzerine metin üretme, yazı yazma eğilimi göstermiyorlar. Hal böyleyken, bunu zorlamanın anlamı yok. Olsa bile, ne tür metinler çıkacağını kestirmek çok zor olmasa gerek. Sözgelimi bu yöntemi “Gerçekçi Ol, İmkânsızı Talep Et” sergisinin katalogu için, katalogun eş-editörü Şener Özmen’le iyiden iyiye düşündük. Sonuç olarak sanatçıların kendi üretimleri veyahut sanatsal anlayışları üzerine kaleme aldıkları bir dizi “girift” yazı geldi. Kimileri şiirsel, kimileri içsel dökümler, kimileri akademik, son derece kişisel ve içine nüfuz edilemeyecek denli kapalı-metinler. Dolayısıyla bu aşamada sanatçı metinlerini kullanmamayı yeğledik.
Borga Kantürk: Bu açıkçası salt USER’S MANUAL de değil, genelde açığa çıkan bir sorun. Sen de konuşmamızın başında belirtmiştin aslında. Art-ist’in yayıncılık ilkesine uyan şey, biraz daha genç kuşaktan daha genele değil de, birkaç sanatçıya hatta tek bir sanatçıya odaklanan, spesifik kitaplar, bu tür okumaları güçlendirebilir sanırım. Sözgelimi René Block’un yaptığı kitap-sergi dizisi var. Sizin kuşağa ilişkin sanatçı sergileri yapıyor, bunlara da eşlik eden oldukça iyi hazırlanmış sanatçı monografileri var.
Halil Altındere: Evet, o proje sanatçı-merkezli. Yazarları da salt o sanatçı üzerinden metinler oluşturuyorlar. Yani orada süreç böyle işliyor. Ama dediğim gibi USER’S MANUAL’deki metinleri seçerken, bunu gözettik, sanatçıları okuması olmamasını özellikle istedik. Bazı isimler, yine bazı metinlerde referans olarak geçiyor, ancak sanatçıya özel metin yok. Buradaki asıl mesele, dönemle ilgili tanıklık ve o dönemin aktörlerinden bir seçki sunmak. Aslında birçok insanın kitapta fark etmediği bir bölüm var: “Top 20” listesi. Bu elbette editörün seçimi, kısa olmasına rağmen, kitap içinde önemli bir öneri, tartışma konusu olarak yer almakta. Bu bölümde bahse konu olan dönemlerde gerçekleştirilmiş 20 sergi sıralanıyor. Bir liste olmanın ötesinde, geçmişe bakışı ideolojik olarak da saptayan bir dizin aslında.
Borga Kantürk: Peki bu yayına referans olacak bir kitap ismi verebilir misin?
Halil Altındere: Şimdi Türkçe basılan ve Türkiye güncel sanat pratiklerinin tarihine odaklanan kitap sayısı oldukça az, USER’S MANUAL dışında kapsamlı bir yayın ise, hiç yok. Biz editöryal kısımda da bahsettik. Vasıf Kortun ve Erden Kosova’nın ortak çalışmaları “Ofsayt ama Gol” var, Almanca basılmış. Daha çok bireysel tanıklıklar üzerinden oluşan bir kitap. USER’S MANUAL her ne kadar iki editörün kotardığı bir kitap olarak gözükse de, 15 yazarın metinleri ile sağlamlaştırılmış daha açık uçlu, farklı kanallardan görüşlerin birlikteliğinden oluşuyor. Bunun dışında, Haldun Dostoğlu’nun “Müze-Kitap” projesi vardı. Heyecan verici bir projeydi. Sonuç olarak o kitap ta bir galeri direktörünün belleğinden çıktı. Müze-Kitap, 1950-2000 arası periyodu gündeme getirmişti mesela. Santral İstanbul’un yaptığı açılış sergisinde de benzer bir tarih çizgisi vardı, ama onlar da konuk sanat tarihçileriyle işe başladılar. Dolayısıyla daha kurumsal yayınlar bunlar, USER’S MANUAL’den bu bakımdan farklılar. Daha gerilerden ise, Kamil Şenol’un “http://www.nihayeticimdesi.com/” adlı güncel sanat e-dergisini örnek verebilirim. Yine aynı minvalde Vasıf Kortun’un RG (Resmi Görüş) dergisini, ki bu süreli bir yayın olarak 4 sayı çıktı, daha sonra blog’a dönüştü. Yakın dönemlerden ise, Şener Özmen’in Diyarbakır’daki Lîs Yayınları’ndan çıkan “Travma ve Islahat” kitabını. Şener Özmen’in, 90’lı yıllar güncel sanat pratiklerini, kendi sözleriyle “aşırı-yoruma” tabi tuttuğu kitabı. Buna, Süreyyya Evren’in BirGün gazetesindeki “sanat-siyaset” yazılarını belli bir bağlamda bir araya getirdiği “Aranan Kitabı”nı da ekleyelim. Bu son kitap da Art-ist Yayıncılık’tan çıktı. Ancak, elbette saydıklarımın tümü, USER’S MANUAL’den çok farklı sorunsallaştırmalara bağlı olarak piyasaya çıktılar.
Borga Kantürk: Vasıf Kortun’un da sözünü ettiği bir şey vardı. Müzenin yayın çıkarması, araştırma yapması, Kortun bu konudaki eksikliğe işaret ediyordu konuşmasında. Tamam, sergi bir faaliyet alanıdır, ancak yayıncılık da önemli bir şeydir. Müzeden bekleneni bu noktada siz yapıyorsunuz gibi. Sizin yayınınız elbette ki “daha bağımsız” görünüyor. Müzeler genelde kendi koleksiyonuna odaklanıyor, veya eleştiriyi, çoğu zaman yaptığı serginin pozitif yönlerine odaklıyor. Siz burada müzeden rol mü çalıyorsunuz?
Halil Altındere: Müzelerin bu türden önemli yayınlar çıkarabilmesi için uyumlu ve güçlü ekiplerinin olması gerekiyor. Sermaye sahibiler. Yani bunu yapabilecek güçteler. USER’S MANUAL’in farklı bir iddiası var. Bu kitap dâhilinde birçok kurumun yan yana getiremeyeceği yazar, sanatçı ve küratörü bir araya getirmiş olması. Kanımca kitabın asıl başarısı da burada. Bu yayın eğer herhangi bir müzeden çıkmış olsaydı, bu denli çok-sesli olmazdı sanırım. Şunu da söylemek isterim, kitapta yer almasını istediğim üç isim daha vardı. Maalesef USER’S MANUAL bu isimler olmadan çıktı, çıkar çıkmaz da ilk aradığım isimler oldu bunlar: Ayşe Erkem, Kutluğ Ataman ve Hüseyin B. Alptekin’den söz ediyorum. 2004’te yaptığımız Yuvarlak Masa Toplantısı’nda sanatçı listesi hemen hemen aynıydı. Kitap, iki yıl gecikince, editörler sanatçı kadrosu daha genç bir liste üzerinde çalıştı. Eski katılımcı listesinden birilerini eksiltmeyi düşünmedik. Kutluğ Ataman ve Ayşe Erkmen’le, yoğun sergi programları nedeniyle yüz yüze görüşme fırsatımız olmadı. Ayşe Erkmen, yoğunluğundan ötürü, projede yer alamayacağını belirtti. Ataman’ın yoğunluğunu ise, bize sekreteri tarafından iletildi. Hüseyin B. Alptekin’le iki görüşme yaptım bu sırada. Önce kabul ettiğini söyledi. Görsellerini hazırladık, sonra katılamayacağını söyledi. Evet, bu üç önemli ismin yer almaması büyük bir açık oldu bizim için.
Borga Kantürk: USER’S MANUAL’a küratoryal bir kitap, bir sergiymişçesine baktığını konuştuktan sonra öğrendim. Bunu açımlayabilir misin?
Halil Altındere: Öylede bakılabilir dedim konuşmalarımızın başında. . Ancak dikkat edersen, benim sergilerimde sürekli olarak genç kuşaktan sanatçılar yer alıyor. Bu kitapta ise 4 kuşaktan sanatçı var. Arşivlerden çıkarılmış sanatçılar ve dokümanlar da var.
Borga Kantürk: Kitapta bu biraz zor seziliyor gibi geldi bana. Elime ilk aldığımda, sözünü ettiğin yapıyı pek hissedemedim. Daha çok senin yönlendirmenle, bu yönde fikir üretebildim. Bu kitap-sergi konseptini biraz daha net görmek isterdim açıkçası. İskorpit sergisinden inatla bahsettin, USER’S MANUAL İskorpit sergisiyle kurulan bir bağın ürünü mü?
Halil Altındere: O sergi Berlin’de açıldı. 1998’de ve belleğim beni yanıltmıyorsa 14 sanatçıyla. Farklı yaşlardan, bir dizi sanatçı vardı İskorpit ya da alt başlığıyla İstanbul’dan Güncel Sanat sergisinde. Adeta bir “Milli Takım” kadrosu. Bu sergide Serkan Özkaya ile Sarkis veya 74 doğumlu bir sanatçıyla 38 doğumlu bir sanatçının bir araya gelmesi, o dönemlerde pek mümkün görünmüyordu. Daha çok orta ve yaşlı kuşağın kendi tematik grup sergileri vardı. USER’S MANUAL kitabında da bu çok-seslilik, kuşaklararasılık var, ancak İskorpit, daha az sayıda sanatçıya odaklanmıştı.
Borga Kantürk: Pekâlâ, tekrar şu “iki editörlülük” meselesine dönelim. Süreyyya ile paylaşımınız nasıl oldu? Uyumlu bir sonuç çıktığını düşünüyor musun?
Halil Altındere: Kitabı yapmaya karar verdiğimde, oldukça kapsamlı bir şeyle karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Bu türde yayınlar normalde daha kalabalık bir ekip çalışması gerektirir, ancak bu maalesef art-ist dergisinde bile, çekirdek kadro birkaç kişiden oluşuyor. Bu yükü yine belirli isimler omuzluyor. Süreyyya Evren de, işte o birkaç kişiden biri. Güncel sanata hem içeriden, hem dışarıdan bakışın aslında ender örneklerinden biriydi Süreyyya. Süreyyya’nın editörlüğü yazar kimliğini öne çıkarırken, benim ise döneme tanıklık eden, etkinlikler ve belgeler üzerinden, bu sürecin içinden birinin bakış açısını yansıtıyordu. Her iki sürekli bir paslaşma halindeydi zaten. Zaten yıllardır birlikte çalıştığımız için, açıkçası uyum problemi yaşamdık.
Borga Kantürk: Bu kitabın, ilgilendiği, başlık açtığı çeşitli konular var; Top 20 listesi gibi… Liste üzerinde, kitabı gündeme getirecek şekilde tartışmalar yapıldı mı? Kitaba yönelik eleştirinin zayıf kaldığını söyledin. Bu eleştirinin açığa çıkması için ne yapılabilir?
Halil Altındere: Eleştiri konusunda genelde yazı ve özellikle sanatçı seçimine yönelik eleştirilerle karşılaştık. Bu kitap belirli bir süreçte hazırlandı ve sanatçıların o zamana kadarki durumlarına, üretimlerine, olaylarında o süreçlerdeki gidişatına odaklandı. Hiç şüphesiz kimi sanatçıların bu yayındaki varlıkları ileride de, şimdi olduğu gibi sorun edilecek, veyahut başka sanatçıların da kitapta neden yer almadıkları tartışılacak. Kitabın 2. baskısı yapılırsa, bir dizi yeni giriş de olabilir; sanatçılar, sergiler, olaylar artabilir, kimileri çıkartılabilir.
Borga Kantürk: Yurtdışı pazarına ulaşmak için de Almanya’nın önemli sanat yayınları dağıtımcısı REVOLVER ile anlaştınız. Yurtdışı izleyicisinden gelen tepkiler ne durumda?
Halil Altındere: Dergilerimizde kısa süreli cevap alabiliyoruz, ancak USER’S MANUAL süreli değil ve “büyük” bir kitap. O yüzden bize dönüşü, uluslararası platformda kitlesini oluşturması biraz zaman alacak. Revolver ile çalışma nedenimiz çok basit bir ilkeyi takip etti, yoğun bir emek ve zaman harcanan bir kitabın, dış pazarda da yayılmasını profesyonelce sağlamak. Bu sebeple Revolver ile eş yayınevi olmak üzere anlaşma yaptık. Yayına hazırlayan art-ist, uluslararası resmi dağıtımcımız ise Revolver olarak kitaba geçti. Bu kurum Almanya’da Frankfurt’ta bulunmasına rağmen, pek çok uluslararası sanat etkinliğine katılan, faal bir yayınevi. Bir tür vitrin sağlıyorlar açıkçası bizim için. Revolver’in Amerika’da, İngiltere’de Uzakdoğu’da partnerleri var. Oldukça iyi çalışıyorlar. Kitaba da zaman içinde uluslararası alanda daha çok talebin olacağına inanıyoruz. USER’S MANUAL Eylül sonu, Ekim başı gibi çıktı ve kitaba Türkiye bazında oldukça talep var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder