Gecegezenler (10. İstanbul Bienali)

Gözden ve Gönülden Irak, Gecesi-Gündüzü Karışanlar

BORGA KANTÜRK, Temmuz 2007



Video programım için oluşturduğum kısa listeye bakıyorum. Karşımda on sekiz ülkeden aldığım gönderileri kapsayan bir seçki var. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Macaristan, Sırbistan, Türkiye ve Yunanistan. Bu size ilk başta oldukça geniş ve yüksek katılımlı bir seçki çağrışımı yapacaktır elbette. Ancak kafamı kurcalayan bir şeyler var: Peki ya ulaşılamayan noktalar? Bu seçkinin sınırları dışında kalanlar?

Özellikle Güney Amerika, Asya, Afrika nerede duruyor bu listede? Sahiden niye yoklar?

Katılımlara ve seçkiye bakınca, içlerinde İran’lı, Kore’li ve Çinli isimler olduğunu gördüm. Ancak bu isimlerin yaşadıkları yerler, ikamet adresleri olarak karşıma hemen hep Almanya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri çıkıyor. Farklı ülkelerden ve farklı toplumsal sınıflardan insanlarla karşılaşıyoruz, tamam, ancak yaşadıkları yerlere bakıldığında görülüyor ki videoları gönderenlerin çoğu Avrupa şehirlerinde yaşıyor. Sanki Malezya’dan ya da Venezuela’dan gelebilecek mesaj buralara ulaşmıyor. Ayrıca videoların büyük kısmının Türkiye dışından olması da üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
Suyun yüzeyi pek bulanık değil açıkçası, katılım oldukça fazla, söylemleri farklı bir sürü video, ama derine indikçe... İyimserlik ütopyası da bir yere kadar ulaşıyor.

Dazibao’nun ayaklı duvar gazetesi mantığını çıkış noktası olarak kabul etmiş, sınıfsal fark gözetmemeye ve amatör emeğe dayalı bir platformu hedeflemiştik. Ancak sonuca bakıldığında, söz gene belirli bir bölgeden geliyor, gene aynı coğrafya üzerinde dönüyor. Ama her şeye rağmen, bu ezberi bozan alternatif videoların da bu uzun listeye dahil olması umut verici.

Olabildiğince geniş, kolektif, çok sesli ve adalet arayan, ancak kapsama alanı da belirli bir meridyen doğrultusunda olan bir gece yayını.

_ _ _ _ _ _ _

Amacım ne?
Uykusu kaçanlar için kolektif bir TV yayını yapmak istedim. Sokakları gece vakti aydınlatacak ve izleyicisini arayacak bir formatta gece yarısı TV’sini tekrar düşünmek.
Prime-Time sonrası, bilindik adreslerin dışında gezinecek bir yayın.
Tek kanallı yılların nostaljisine geri giderken, köşebaşı, üstü açık Pazar yeri sinemalarının yazlık ve kaynaştırıcı atmosferi ile sokaktaki muhatabını arayacak.
Reklam estetiğinden belgesele, duygusal-anlatımcı sekanslardan sportif imgelere, müzik kliplerine, jeneriklere uzanacağım. Günümüz internet TVlerinin bize sağladığı her tür ezberlenmiş kod, referans burada. Gösterilecek bütün çalışmalar, hiçbir sınıf, dil, ırk ve ülke ayrımı gözetmeksizin ardarda sıralanıyor.

Programın oluşmasında emeği geçen her katılımcı, farklı sosyal durumlarla yüzleşmekte, çeşitli toplumsal sınıflara mensup ve farklı dertlerden muzdarip. Profesyonel sanatçılardan klip yönetmenlerine, sanat öğrencilerinden tamamen amatör emeğe, herkese açık.

Yarımşar saatlik iki yayın akışı bütün bunları kapsıyor.

Bu videolar toplamından yayılan çok seslilik, 15 saniyeden 5 dakikaya kadar farklı zaman aralıklarında izleyiciye mesajlar aktaracak, sokağa taşacak.

Mesajların tek bir bütün oluşturmadıkları gibi sabit bir yerlerinin de olmaması heyecan verici. Başka bir gün başka bir sokakta tekrar yankılanacak olması.

Ancak bütün bu global çerçeve ve kurumsal logolar etrafında oluşan bir ana etkinlik, suçla ve yasalarla boğuşulacak alanın “sokak”la eş tutulmasının önüne geçemiyor. Bizlere elitist bir sihir pompalayan galerinin korunaklı rüyasında paketlenmiş ve güvence altına alınmış sanatçı politizasyonlarının kamusal alanda işlemeyeceğini görmek gerek. O gösteri dünyası, ne kadar sanatçısının söz söyleme hakkını koruma altına alan, hızlıca dolaşıma sokabilen ve gücünü parada bulan bir yer ise, bu alan da ondan bir o kadar farklı ve acıtacak kadar da gerçek. Size sigorta yapamayız, güvence veremeyiz ve olur da (hatalı bir) söz söylerseniz arka çıkamayız. Kurallar burada farklı işleyecek. Baştan söyleyeyim.

Bu bir bakıma son moda bir takım elbise giydirilmiş bir figürün rahat koşamamasına benziyor. Bu dizge dahilinde, maalesef first-class ve cool olmak zorundayız, sokağın düzenini dilediğimiz gibi bozamayız. Bu da inandıklarımızı hayata geçirme olasılıklarımızı, sınırlarımızı ne kadar zorlayabileceğimiz ile çok ilişkili. Etki ve tepki burada o kadar gerçekçi bir şekilde işliyor ki. Biz bu şık takımları giyinip süslendikçe sokakta da o kadar dikkat çekiyor ve göze batıyoruz. Işıklardan kaçma şansı mı?
Bu etkinliğin küratörleri olarak sanırım beşimiz de bunun savaşını veriyoruz.
Biz öncelikle kravatı gevşettiğimizi düşünüyoruz, sizlerin cesareti ve heyecanı ile ceketi fırlatıp sokağa daha da özgürce dalabiliriz…
Ya çoğalmamız, ya da, yalnızsak eğer, güçlü olmamız gerek.

Tavsiye:
Dazibao projesi bağımsız bir elektronik-imge: Yapılacak şey teknik açıdan pek de zor görünmüyor; görsel mesajını kaydet, diğerlerininkileri de topla ve sokağa çık. Paylaşıma gir. Bu bir barın projeksiyon makinesi de olabilir, komşunun yaz sıcağından ötürü gece vakti evinin önüne taşıdığı 55 ekran televizyonu da. Bunu sen de yapmalısın!
İletişime girip sözünü söylemek için bundan daha kışkırtıcı ne olabilir?

Nightcomers (10th İstanbul Biennial)

Those who are Out of Sight and Out of Mind,
those for whom the Nights Blend into Days

BORGA KANTÜRK, July 2007


I look at the short list I have formed for my video program. The selection in front of me comprises messages I have received from eighteen countries. Germany, the United States of America, Australia, Austria, Belgium, Bulgaria, Finland, France, Holland, England, Spain, Israel, Sweden, Italy, Hungary, Serbia, Turkey and Greece. This may seem like a comprehensive selection with wide participation to you at first. But there are a few things which occupy my mind. What about the points we have not reached, and those left outside the boundaries?

Especially South America, Asia, Africa, where do they stand on this list? Really, why aren’t they here?

Looking at the participation and the selection, I did witness Iranian, Korean and Chinese names. But almost all of them have residential addresses in Germany, France and the United States of America. Alright, we come across people from different countries and different social classes, but when we look at where they live, most of those who sent in videos live in European centres. Somehow the message does not reach us from Malaysia or Venezuela. The fact that the majority of videos came from outside Turkey is another issue we have to contemplate.

The surface of the water we can see is not that muddled, participation is rather high, videos of various discourses, but once we delve in... The utopia of optimism holds out only up to a point...

We had departed from the logic of Dazibao’s wall-mounted posters, and targeted a platform to include amateur labour and no social class difference. But when we look at the result, the word has again come from a certain region, is again about a certain geography. It still gives us hope that alternative videos that break this mould have been included on this long list.

A night broadcast as wide, collective, polyphonic as possible, seeking justice, with a coverage area along a certain meridian.

_ _ _ _ _ _ _

What is my aim?
I wanted to design a collective TV broadcast for the insomniac. To rethink midnight TV in a format which would illuminate the streets at night and search for its viewers.
After prime time, not at the usual addresses, a broadcast that can wander.
Going back to the nostalgia of the years when there was only a single TV channel, searching for its respondent within the summertime atmosphere of open air cinemas which brought people together.
I will range from ad aesthetics to documentaries, from sentimental narrative sequences to sports images, to music videos, to credits. All the memorized codes and references provided to us by contemporary Internet TVs are here. All works to be shown are lined up without regard to any class, language, race or country distinction. (Up to a point, naturally)

Each contributor who has taken part in the formation of the program faces various social situations, belongs to a different social class and suffers different problems. From professional artists to music video directors, art students and entirely amateur labour, the program is open to all.

Two broadcast flows of half an hour each comprise all this.

The polyphony emanating from this totality will transmit messages ranging from intervals of 15 seconds to 5 minutes to the viewer and spread out on to the street.

It is exciting to know that the messages are not part of a whole and have no fixed abode. That they will reverberate on a different street another day.

However this entire global framework, the main event formed around institutional logos does not prevent the equation, “the field where crime and the law will be fought=street.” One must be aware that the sheltered dream of the gallery where an elite spell is pumped upon us, packaged and secured artist politicizations will not function in the public space. To the extent that this world of spectacle protects the right of its artists to speak their mind, to enter their remarks into circulation rapidly, and is a place based on money as the source of its power, then this field is so different and so real it hurts. We cannot provide you with insurance or security; we cannot support you for your (faulty) expression. The rules operate in a different manner here. Let me make that clear from the outset.

This is in a sense similar to a figure that cannot run comfortably because s/he has been dressed up in a trendy suit. Within this system, we unfortunately have to be first-class and cool and not interfere with the order of the street as we want to. And this has a lot to do with how much we can force the possibilities of realizing what we believe in, how much we can force the limits. Action and reaction, they function so realistically here. The more we dress up and put on these smart suits, the more interest we attract on the street and the more we fall into the public eye. The chance to escape the lights, you said?
I think, as the curators of this event, this has been the common struggle of the five of us.
We think we have initially managed to loosen the tie, with your encouragement and excitement we will be able to take off the jacket, throw it away and plunge into the streets in freedom...
We either have to multiply, or if we are alone, be strong.

Recommendation:
The dazibao project is an independent electronic-image: The thing to do does not seem that difficult technically, save your visual message, collect the ones of others and hit the street. Share. It could be the projector of a bar, or the 55 cm. television screen the neighbour has carried out on to the doorstep in the night because of the summer heat. You must do it, too!
What could be more provocative than communicating your own word?

Bu Blogda Ara

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası

Map Of Poverty / Yoksulluk Haritası
"Maps courtesy of www.theodora.com/maps used with permission"