Etiketler
- dergi yazıları (2)
- dergi yazıları (eng) (2)
- fanzin (1)
- gazete eleştiri (1)
- izmir'de güncel sanat (2)
- katalog (2)
- katalog (eng) (2)
- kitap yazıları (3)
- kitap yazıları (eng) (2)
- kitap yazilari (2)
- kitap yazilari (eng) (2)
- röportaj (5)
- sanatci yazilari (eng) (1)
- sanatçı söyleşileri (2)
- sanatçı söyleşileri (eng) (1)
- sanatçı yazıları (4)
Didem Yazici - Borga Kantürk - Cafe Recordis, 2011
Sergi öncesi söyleşi:
Didem Yazıcı
Borga Kantürk, son sergisinde ahşap üzerine fotoğraf, mini elde taşınır slayt göstericisi gibi nesnelerle sanat galerisi içinde yeni bir mekan üretiyor. Sergideki tüm objeler, kafelerdeki obje kurgularını hatırlatmak için özenle seçilmiş.1970’lerin nostaljisini yaşayıp, mekanların tarihinin değiştiğine tanıklık etmek isteyenler sergiyi mutlaka görüp, deneyimlemeli.
Sergindeki nesneler, yeniden canlandırılmak istenilen eski bir film karesi, melodisini mırıldanıp sözlerini hatırlayamadığımız bir şarkı, ya da sanki yıllar önce yaptığımız kısa bir tatilin anılarını çağrıştırıyor. Buradaki geçmişe özlem, kentsel dönüşüm, tarih ve bellek bilincine atıfta bulunuyor; ancak seyirciye dikte etmeyen, sanat galerisine değil, kafeye geldikleri hissini uyandırmayı amaçlayan bir kurguyla..
Empati açık sergide,net bir son yok. Nerede başlayıp bittiği tam olarak belirgin değil. Sergiyi bir süreç olarak ele alıp, işlerin mesajı belli olan bir kurgu içerisinde nesneleşmesini istemedim. Elbette bir Kurgu var ama bu daha çok atmosfer yaratma çabası ile ilgili. Atmosferi de kafeye neden gidersin mesela? gidiş sebebin ne? Sorusunun cevabıyla ilişkilendir. Müdavimi olduğun bir kafeye yalnız gittiğinde, belli ki ya anımsamak istemişsindir, ya mekan ile ya da oradaki yaşanılan ile bağın vardır ya da kafanı dagıtmak için oradasındır. Tam net sonuç alamazssın "vakit geçirirsin" orada olmaktan huzur duyarsın" ama huzurun tarifini reçetesini bulamazsın, gene de oraya gidersin. Biraz bu hislere döndürmek istedim izleyiciyi (kendimle birlikte). Sonunu bende bilmiyorum. Sürecim devam ediyor buradaki izlerde o sürecin parçaları.
Çalışmalarında, araştırmacı ciddiyetinde bir belgeselcilik; nesneleri yeniden üretirken ise benimsediğin bir mizah var. Nasıl çalışıyor bu kontrast?
Belgeselcilik-arşivcilik biraz biriktirme hastalığımı keşfetmemle ilgili. Bunu önce küratörlüğümde keşfettim, kullandım ama daha sonra sanat üretimlerimin içerisine birden girdi. Olaylarda mizah kurgusal bir mizah değil. Yani çok toplumsal jestler alaşağı edilen tabular falan yok. Woody Allen'in filmlerindeki ufak sahtekarlıklar gibi bir mizahi durumu seviyorum. Çok göze batmıyor ama gülümsetiyor. Farkındayım iyi veya kötu ama sessizce devam ediyorum (yaşamaya-direnmeye-korunmaya-v.diğerleri) hissini yaşatmasını istiyorum izleyiciye-bana - hayata karşı.
Sergi davetiyesini, serginin bir parçası olarak ele alıp, kendin tasarlamayı tercih etmişsin. Bundan bahsedebilir misin?
Davetiyeyi sergiye adını veren ‘Cafe Recordis’ e atıfta bulunan bardak altlığı formunda tasarladım. Hayalim, ilgilenen birinin tüm bu atmosferi, muhteviyatı hep beraber alıp, açacağı bar, ya da kafenin içinde yeniden kurması..
‘Nostalji’ ile kurduğun ilişki, çalışmalarındaki dilin ana belirleyicisi ve motivasyonu olarak karşımıza çıkıyor..
Bu biraz ülkedeki kapital dönüşüm ile de ilgili. Tüm bu yeni süreç, hatıranın, belleğin yerini, hızlı tüketimi kışkırtan bir tüketimin alması ile ilgili. Nesneyi, tarihi ve atmosferi ile bütünen kabul etmek. Bu his değer kaybına uğradı. Örneğin, müzik, Plak, sonra Kaseti eline alırsın, ancak mp3’te böyle bir şey söz konusu değil, nesnesi yok, hemen ulaşabilirsin, beklemek ve sabır kavramlarına ilişkin bir özveri ve emek yok, onu almak için biriktirdiğin bir şey yok, aidiyet geçici artık, kendiliğinden silinebilr sen yerine yenisi hızlıca bir yerden geri yükleyebilirsin gibi. Çok uçucu.
Mp3, gelecek nesil için anlam ve emek ifade eden bir gerçeklik.
Tam olarak beni endişelendiren asıl şey, teminde dediğim gibi nesne kaybı. Avrupa’da çok yaygın olmayan bir şey bu, Ama Dubai’de var örneğin.. 1950ler'den bu güne kalmış bir mekana, kafeye gitmek pek mümkün değil gibi bu tip şehirlerde. Bizde de benzerleşiyor durum bir yıl sonra aynı adrese, mekana gidiyorsun, bakıyorsun içerik tamamiyle farklı.Seni içeriye almıyor mekan, uyuşmazlık, ya oturacaksın ya gideceksin, yerine oturacak başkası elbet bulunacaktır. Bu anlamda sergi, ortak hafızaya, paylaştığın belleğine sahip çıkmanla ilgili.
Sergi, Galeri NON İstanbul’da, 4 Haziran 2011’e kadar izlenebilir.
kaynak: http://www.finansbankprivate.com.tr/tr-TR/Content/Details/sanat/sanat-soylesi/586/borga-kanturk-ile-soylesi
http://www.didem-yazici.org/