Yatıştırmalı mı? Atıştırmalı mı?
Borga Kantürk, Kasım 2010
Kent - Anonim lego yapılar ve Agora (1)
Agora'nın tanımı, bundan bir kaç yıl öncesine kadar, eski kente ve tarihi tekinsiz bir belleğe işaret eder iken, bu günlerde gençliğini izmir'de yaşıyan kentli tüketici için, aradığı herşeyi kendisine hazır halde bulabileceğini düşündüğü gün geçtikçe sınırları ve içeriği büyüyen bir alışverişmerkezi ne dönüşmüş gözüküyor. Yaşanan şey: Agora'nın; merkezin tüketim dünyasına doğru kaydığı eski yerleşim bölgesinin kenarında, yüzyıllardır gelenek halinde süre gelen kültürel çok sesliliğin, ticaretin, tarihselliğin yerine, yeni ve global marketin değerlerinin aniden hayatımıza giriş yaptığı bir anlam kayması.
İşte sanırım Nejat'ın üretim noktasını belirleyen şey, bu kavramın (mekan – buluşma noktası ) etrafında yaşanan tuaf geçiş ve belleğe yönelik ikilem. Gerçi Geçtiğimiz günlerde, sanatçının Pi Artworks'de gerçekleştirdiği “Dil Altı” başlıklı sergiye girdiğimizde kesin ve net olarak bir kent profili ve Agora imgesi ile buluşmamaktayız ancak göreceğimiz şeylerin kökeninde bu Agorasal dönüşüm ve ortaya çıkan Agorafobik adaptasyon krizi. Ve bu krizin değişik yönlerden örtülme, liberalleştirilme (tüketici için ise alışabilme ve kabul edebilme) süreçleri .
Bu bellek gidiş gelişleri ve değişim, 80'li yıllarda çocuk olan gençlerin, liberal yapıya, ortak pazara ve beraberinde meydana gelen hafıza yitimine ilişkin sıyrıklar, çukurlar yaşaması ile taçlanmıştı.
Nejat'ın bu kapital evrilmenin sonrasında kurulan yeni düzene ayak uydurmaya çabalarken, hayata ve sanatsal sürece tutunma çabasındayken yaşadığı şey de benzer. O hep başlangıca, çocukluğa geri-dönüşler gerçekleştirirken bizlere de bu geçişlerin yarattığı imgeler nasip oluyor.
Bu karşılaşma da Nejat'ın taktiği, cocukluk algısına, alışveriş merkezindeki bir oyuncakçıyı dağıtacak denli tehlikeli düzen bozucu bir hınzırlığa, muzipliğe yönelim göstermek gibi. Basit oyuncak tuğlalar dan, legolardan, kendi “Agora”sını yapmaya çalışan ile, Agora'sını Birkaç hamlede bozmaya, o renkli tuglaları yıkmaya çalışan çocuk da aslında aynı kişi ve şimdi bol ışıklı alışveriş dünyasının büyük ecza reyonundaki, hapları, ilaçları kurcalayıp yere saçmaya çalışan kişi de ta kendisi.
İşte o çocuk şu an için “Dil Altı” sergisinin vitrininde, oyuncak bir eşşeğin sırtına oturmuş bir şekilde geçmişten bize fostorlu gözlerle bize bakıyor.
Çocuk gerçek bir eşşeğin tepesinde değilde kırmızı parlak tüylü, plastik gözlü oyuncak versiyonuna oturmuş. Oyuncakçı dükkanından sanat galerisinin vitrinine giden bu tarihsel serüvende sanatçı kendi otoportresine oturduğu yerden sırıtarak bakıyor. Buradaki İlginç olan şey, tepesine oturulan buradaki eşeğin yük taşıyan bir yerden başka bir yere giden bir canlı değil, içi pamukla doldurulmuş renkli bir nesne olarak betlimlenmesi. Tam da vitrinlik haliyle. Artık marketin bir parçası olan sanatçının otoportresi; ironik belki de O'nun en saf halini temsil eden hali, cıvıl cıvıl renklerle boyanmış ve oldukça net.
_______________________
1- “Agora, şehir meydanı, çarşı, pazar yeri demek... Ticari, adli, dini, siyasi fonksiyonları olan Agora, sanatın yoğunlaştığı, felsefenin temellerinin atıldığı; stoaların, anıtların, sunakların, heykellerin bulunduğu bir yer. Dahası tüccarların kalbi... İzmir'in Namazgah semtinde bulunan Agora, Roma döneminden (M.S. 2. yüzyıl) kalmadır ve Hippodamos şehir planına göre merkeze yakın yerde üç kat halinde inşa edilmiştir. İzmir Agorası, İyon agoralarının en büyük ve en iyi korunmuş olanıdır. Yani bir kentin merkezidir Agora... Hayatın geçtiği en canlı bölge.”
Bir diğer Agora 14 Mart 2003 tarihinde Balçova'da açılan, 10 Eylül 2008 tarihinde ise yanı başındaki araziyi de satın alıp sınırlarını kendi deyimiyle “müşterilerinin ve yatırımcılarının talebiyle büyüten” alışverişmerkezi.
Sergiye Giriş:
Eşek üzerinde oturmuş otoportre Nejat Satı'nın tam 21 yıl önceki halini temsil etmekte. Pi ArtWorks'ün vitrininde izleyecilere muzipce bakarken, biz sergiye girişi O'nun yanından, çocukluktan ve bu bellekten yapıyoruz. Sonrasında hemen arkasındaki duvarda “Uyku” isimli soyut resim karanlık yapısıyla bizi geceye, düşe rahatlamaya ve bilinçaltına yönlendiriyor. Yan duvara atladığımızda bir çocuk için küçük şekerlemeleri çağrıştıran bakteri, kan ve kalp atışı daha atmosferik yapıda yer alıyor, Bu duvarın tam karşısında ise “sosislisine yerken kuaförde antidepresanlarını yere düşüren kız” isimli tuval ile karşılaşıyoruz. Serginin merkez duvarında ise büyük bir kare tuval asılı, “Kan”. Galerinin duvarına çakılı olay panoları olarak algılayabileceğimiz resimler haricinde, mekanın tam ortasında zeminde bir heykel formu göze çarpıyor. Atık-istifra ve düşmüş et parçasını çağırıştıran “dil” formu izleyicinin odağını duvarlardan çekerek yere bakmamızı sağlıyor. Başımız panelden panele atlamaya çalışırken ortada birden bakış açımız zemine kayıyor. Dil bu haliyle serginin modemi çağrışımını yapıyor. Bütün paylaşım paneller arası bağlantı o sembolik objenin üzerinden bize ulaşıyor. Dilde yaratılan tiksinme hissinin kaynağı, çocukluktan gelen tatlı bir jestten besleniyor olabilirdi ancak bu dilin artık şirinliğini kaybedip,şaka olma durmunu kaybedip, gittikçe kaba ve iticibir forma dönüştüğü biyolojik hali, kasaplarda vitrine asılmış formu çağrıştırmasından kaynaklanıyor. Dilin akanbinde gelelim tekrar “kan” resmine. Merkez duvarda yer alan bu resim ise sergideki son odak, Eşekli cocuk ardından ortada duran “dil” heykeli ve son adımda soyut ve etsi “kan pıhtıları”. Resim ve doku olarak büyük kırmızı tonlar daireler, etli yuvarlakları içeriyor. Bu kurgudaki, basıncı ve derinlik hissi en yoğun olan resim bu. Sergiyi tamamlayan bir de ses enstasyonu var fonu oluşturan bu ses kimi yerde sergiye tema müziklerini çağrıştırırır bir pastorallik katsa da aralara serpilmiş ritim bozuklukları ve efektif kasılıp gevşemeler, işitsel açıdan kan basıncı ve kalp ritmi ile ilişkileniyor.
Ruhsal kriz ve direnme odağı olarak ilaç:
Kriz sürecinde rakamlar antidepresan kullanımının ve alkol tüketiminin kent yaşamında daha da artmasına neden olmuş hatta psikiatri ilaçlarının artık halk arasında meşrulaşması, aile fertlerinin bu uzun süreli hap kullanımının kabul görür hale geldiği bir hayat tarzını kışkırtmakta.
Psikolojik desteğe ayrılan sabır ve sürecin artık tamamen yok oluşu, ile çözümün en çabuk bulunabileceği yolun ilaca olan inançtan geçmesi. Nesnel çözüm arayışı.
Eczane:
Nejat Satı'nın blogunu takip edenler bilirler. Yüklenen girdilerin birinde Eczane'nin sembolü olarak bildiğimiz 'E' imgesinin sağa yatırılmış yani 'M' harfine dönüşmüş hali ile karşılaşıyorduk. Bunun içerisine yerleştirilmiş No Drugs! No Flags! Cümlesi tuaf bir vurgu yapıyordu.
Ancak E harfi üzerinden yapılan çevirme eylemini değişik şekillerde okuyabiliriz gibi geliyor bana:
M ye dönüşen form bu haliyle hem bir masayı ayakları yere basan anıtsı bir kitleyi çağrıştırarak Nejat'ın geçmişi ve bu mekan ile ilişkisine gidiyor diyebiliriz. Bunun haricinde de bu son sergide gösterilen çalışmaların odaklandığı kriz-hızlı tüketim ve bağımlılıklar üzerinden 'M' harfi Hamburger kültürünün meşhur 'M' sini de kendine malederek bu şekilde ilaç sektörünün genç kuşak iş dünyasında bir fastfood kültürüne dönüştmesinin sembolü durumuna sokulmuştu.
Bu arada E üzerinden bir ters çevirme daha yapılırsa ortaya çıkacak olan W'nin (İngilizce “Win!”, “Winner!”) kazanma eylemini çağrıştırdığı düşünülebilir. “hapımı yutuyorum, sorunlarımdan uyanıyorum, tekrar savaşa hazırım.” İşte tam da bu his için başarının, doyumun ve huzurun mekanı Eczane.
Çoğu izleyici tarafından bilinmeyen bir detay: Nejat'ın annesi sağlık sektöründe uzun yıllar çalışmış ve İzmir'deki evlerine yakın bir sokakta işlettiği bir eczane var. Hatta Nejat'ın çocukluğundan beri bu ilaçlar evreni ile E harfinin mekansal vurgusu ile yaşadığı uzunca bir geçmiş var. Bu noktada da ister istemez cocukluk imgeleri, kapsüller. Tüpler ilaç şişeleri Nejat'ın şekersileşen parlak imgeleri ile ilk kez bu kadar kendi belleğine yaşam sürecine kilitlenmiş. Sergide söz konusu olan bağımlılık ya da masumaneleşirse alışkanlık durumu, bütüncül kurgunun altyapısını oluşturan, eczane, acil servis ve kan basıncı üçgeninin ortasında ilacın, özellikle hap formunun en belirleyici kod (hücre,molekül ya da piksel de denilebilir) olduğu bir tasarıma doğru ilerliyor. Bir labaratuvar sterilliği ve beyaz küp referansı söz konusu. Artı pi artworks galerinin önemli bir parçası olaran bir vitrin de devreye girirek bu steril yapıyı sokağa göstererek seyirciyi içeri girmeye kışkırtıyor. Bu ehlileştirilmiş ve parlatılmış şık alanda ışıklı ve parlak şekliyle karşımıza çıkan resimler, kimi zamanda kendisini bizi gece hayatının bazı lojistik köselerinde adapte olan mor ışıkta parlayan, karanlıkta farklı biçimde belirebilen resimlere dönüşebiliyor. Nejat'ın sergileme alternatiflerine baktığımızda galeri steril ehli bir vitrin olarak eczaneye evrilirken, eğlence mekanları da acil durumlarda kaçamak veya panik halde uğranan nöbetçi eczanelere dönüşüyor.
Formül :
Düşün içerisine giriş, uykudan uyanma sürecinin başlaması, nefes alma sabah hapları, kan basıncı, stres, bayılma ve düşme, düşe dalma ve tekrar uyanma , resimler arası geçiş için kullanılacak döngü bu ritm aralığında.
Nejat, resim sanatının bu yüzyıldaki sentetik yapısına, boyaya, boyanın kimyasal ve doğal olmayan “plastik” (özellikle akrilik) yapaylığına vurgu yapan resimler üretmeyi deniyor.
Formlar, tüketim kültürünün renkli yapay suni nesneleri ile (plastik legolar, haplar, oyuncaklar) ifade buluyor. Soyut resim, dokunun örtü olarak yüzeye saçılması, burada karşımıza çıkan resim üretiminin kendi doğası-medyumu üzerinden açabileceğimiz tartışmalar. Nejat kurduğu yapı içerisinde renklerin daha da yapay olmasını istiyor bu nedenle de kroması yüksek ve doğada bulunmayan renkleri fosforu kullanıyor ki sonuç olabildiğince sentetik görünebilsin. İki boyutlu, öne gelen yüzey ve içerisinde gel git yaşamak yerine bütün küçük formların tekrarlar bir şekilde göz önüne uçması, derinlik ve atmosfer hissinin bilinçli şekilde kaybedilmesi. Nesnelerin yüzeyin orasına burasina saçılmalarını hedefleyen bir kodlama. Bunlardan söz edebiliriz. Emprovize ve rastlantısal olarak saçılma, dağılma hali. Özellikle “Dil Altı” sergisindeki üç resimde mevcut.
Hapların yüzey boyunca ortaya saçılmış hallerindeki yapı ile, 80'li yıllarda hayatımıza giren Pacman(2) oyunu ile sonrasında bir kültüre, bağımlılığa dönüşen, sembolik ve patlak renkli yalın video-oyunlarının atmosferi çakışıyor. Buradan Nejat'ın eczane, oyuncak eşek ve hapları yiyen pacman arasında çocukluk haleti ruhiyesine dönebiliriz. M/M markasının Kent şekerleme tarafından gerçekleştirilen yerel uyarlaması Bonibon(3) ve ilaç arasındaki gidip gelen çocuğun ruh hali ilgi çekici bir araştırma konusu olabilir ileride.
_____________
2- “Pac-Man Namco tarafından yapılmış bir arcade oyunudur. 1980 yılında çıkmış ve kısa sürede popüler bir oyun olmuştur. Pac-Man'de oyuncu labirent içerisinde hareket ederek sarı diskleri bitirmeye çalışır. Hayalet ve canavarlardan kaçarak, hedefi tüm küçük diskleri toplamak olan oyuncu, toplayınca diğer aşamaya geçer. Extra puanlar için çıkan meyveleri toplamak yeterlidir. Büyük sarı diskleri aldığında, canavar ve hayaletler maviye dönüşür ve bir süreliğine yenilebilir duruma gelirler. Oyunun Türkiye'de ilk olarak Atari 2600 kartuşları Dobişko etiketi olarak piyasa sürülmüştür.”
3- (Bu şekerleme Türkiye tarihindeki ilk renki yayın reklamları dönemine gelmesiyle de cocuk alıcıda yarattığı renkli cıvıltılı düşsel imge dolayısıyla önemli kült bir tüketim nesnesidir.)
Acil Serviste ritm arayışları:
Dil altı :genellikle kalp hastalıklarında hızlı ve kesin etki sağlamak için dilin altına konup emilen ilaç. Kalp damarlarını rahatlatmak ve tansiyonu düşürmek için kullanılır. ülkemizde en çok kullanılanının adının “isordil” olması pek manidar.
“Günümüzde sıkça kullanılan dil altı haplarının tek başına kullanılmaması gerektiğine dikkat çeken Dernek 2. Başkanı Prof. Serap Erdine, dil altı haplarının ölüme dahi yol açabileceğini aktardı. Ülkemizde, dil altı haplarının hasta ve hekim tarafından zaman zaman suistimal edildiğini belirten Erdine, ´Kan basıncı çok yüksek olmasa bile hastalar, dil altı haplarını evlerinde tek başlarına alarak, tansiyonlarını düşürüyorlar.” (4)
___________
___________
Nejat buradaki hastalık derecesindeki kriz haline odaklanırken bu hızlı tüketici kültürün alışkanlıkları sonucunda ortaya çıkan kimi sağlık problemlerine işaret ediyor. Kalp karaciğer, böbrek gibi organlar ve onlara ilişkin bozukluklar ilk akla gelenler. Şöyle bir ironi var aslında. Sakinleştirici etkisi olan ilaçlar, tedavi edici katalizörler, uzun soluklu kullanıldığında karaciğer ve böbreklerle ilgili sorunları da beraberinde getiriyor. Burada tuaf bir döngü yaşanıyor. Hızlıca kontrolü geri kazanma çabası, bir yerden iyileşmeyi hedeflerken, başka bir yerden tükenmeyi gündeme getiren bir geri-dönüşümü beraberinde getiriyor. Kendini açığa almayı, yavaşlamayı ve sentetikten uzaklaşmaya cesaret edemeyen toplumun sorunu. Nejatın işleri de bu yaşamın dürüstçe bir parçası olduğunu kabul eden bir sanatçının elinden çıkma. Oralardan beslenen bir kurgu var. acı ama gerçek. Ya içkimizi, ya ilacımızı, alıp devam ediyoruz en zor durumda acil servis-panik atak ve dil altı ile hayat yıpranmış bir şekilde aynı hızında devam ediyor.